Kadınlar ve Gençler Sokakta: Polonya’da Neler Oluyor? – Fatma Edemen

22 Ekim 2020 tarihinde Polonya’nın Anayasa Mahkemesi, iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS) uzun süredir uygulamaya geçirmek istediği kürtaj yasağını derinleştiren ve zaten çok zor olan kürtaj koşullarını neredeyse imkansız hale getiren yasa değişikliğini onayladı. Günler süren direnişin ve sokak eylemlerinin sonucunda hükümet geri adım attı ve Anayasa Mahkemesi’nin kararı şimdilik uygulamaya geçirilmeyecek. Peki Polonya’da bu süreçte neler oldu, oluyor?

1989’da devlet sosyalizminden kapitalizme adaptasyon sırasında pek çok travmatik değişiklik yaşayan ülkede yıllarca kadınlara tanınan kürtaj hakkı da bu süreçte tartışmaya açıldı. 1993 yılında özellikle kapitalizme adaptasyonda da büyük rolü olan Katolik kilisesinin ısrarları sonucu Polonya’da kürtaj yasağı devreye girdi. 1993’ten bugüne işleyen yasada kadınlara yalnızca cinsel saldırı, ensest, hamile kadının hayatının tehlike altında olduğu durumlar ve fetüste kalıcı hasar olduğu durumlarda kürtaj olma hakkı tanınıyor. Kürtaj Polonyalı kadınlar için komşu ülkelere gidilerek gerçekleştirilebilen bir işlem olarak sürdürülebiliyor ancak bu durumda kürtaj kadınlar için bir hak olmaktan ziyade ancak maddi olanakları olan belirli bir kesimin ayrıcalığı. 2015 yılında ilk kez iktidar ortağı olmayı başaran aşırı sağcı muhafazakar parti PiS uzun süredir gerçekleştirmek istediği bir kaç politikayı hızlıca hayata geçirmeye çalıştı. Bunlardan en önemli ikisi 2016 yılında tartışmaya açtığı kürtaj yasağını derinleştirme ve 2017’de üzerinde durduğu yargı paketiydi.

2016’da PiS’in talep ettiği yasadaki değişikliğe göre fetüste kalıcı hasar olduğu durumlarda kadınların kürtaj olma hakları ellerinden alınıyordu. Polonya’da zaten oldukça düşük olan yasal kürtajların çoğu fetüsün kalıcı hasarlı olduğu durumları kapsadığı düşünülünce yasadaki bu değişiklik kadınların kürtaj hakkını neredeyse ortadan kaldırmak olarak değerlendirildi. Halihazırda Avrupa’daki en katı kürtaj yasağının olduğu ülkede hayata geçirilmek istenen bu değişiklik kadınlar tarafından elbette hoş karşılanmadı. 2016’da Varşova başta olmak üzere tüm büyük kentlerde gerçekleşen siyah protestolar ve kadın grevi sayesinde PiS talep ettiği değişikliği hayata geçiremedi.

2016’dan Anayasa Mahkemesi’nin değişikliği onayladığı 22 Ekim 2020 tarihine dek dini vakıfların yoğun çalışmalarıyla kürtaj yasağının derinleştirilmesi talebi güncel tutuldu. 2019’da PiS 1989’dan bu yana bir partinin aldığı en yüksek oy oranına ulaşması, 2020’de ise PiS’in Başkan adayı Andzej Duda’nın çok düşük bir oy farkıyla da olsa tekrar seçilmesi hükümeti cesaretlendirmiş olacak ki PiS lideri ve Başbakan Yardımcısı Jaroslaw Kaczynski’ye yakınlığıyla bilinen mahkeme tarafından yasa değişikliği onaylandı. PiS ve Kaczynski’nin 2016’dan bu yana geçen dört yıllık zaman diliminde kadın hareketinin zayıfladığını ve salgın sürecinin de etkisiyle sokakta büyük eylemlerle karşılaşmayacağını düşündüğünü tahmin etmek mümkün. Eğer PiS ve Kaczynski’nin tahminleri bu yönde olduysa oldukça yanıldıkları daha kararın açıklandığı ilk gün sokaklara çıkan binlerce insan tarafından kanıtlanmış oldu.

Ülkede her ne kadar 2016’dan bu yana büyük kadın eylemlerinden ziyade daha küçük, sembolik protestolar gerçekleşse de son yıllarda hükümetin LGBT’lere yönelik yoğun saldırısı, LGBTsiz alanlar yaratmak istemesi, Başkan Duda’nın seçim kampanyası boyunca LGBT’leri Polonyalı Katolik aile yapısının düşmanı olarak gösterme çabalarının karşısında büyüyen oldukça genç ve dinamik olan LGBT hareketi sokakları tutmaya devam etmişti. Ülke çapında salgına dek süren oldukça kitlesel ve küçük kentlere, kasabalara dahi yayılan onur yürüyüşleri son yılların en kalabalık sokak eylemleri olmayı başarmıştı. Kaczynski hükümeti aradaki bağı kurmada başarısız olsa da LGBT hareketinin ve kürtaj yasağı karşıtı hareketin benzer kitleleri mobilize ediyor oluşu bir gerçek. Keza, 22 Ekim’de Anayasa Mahkemesi’nin kararını açıklamasıyla birlikte 2016’dan bu yana kürtaj yasağına karşı eylemlerin öncüsü rolündeki Kadın Grevi’nin çağrısı kitlelerin hızlıca sokağa çıkmasına yetti.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı onayladığı 22 Ekim günü büyük kentlerde sokağa dökülen kitleler hükümet karşıtı sloganlarla yürüyüşe geçti. Başkent Varşova’da PiS lideri Kaczynski’nin evine yürümek isteyen kitleye yönelik polis saldırısı gerçekleşti. Kadın Grevi’nin çağrısıyla süren eylemler PiS’in güçlü olduğu küçük muhafazakar kasabalarda dahi karşılık buldu. Büyük kentlerde ise belirli bir plan dahilinde süren eylemler kent merkezlerine çıkan ana caddelerin oturma eylemleriyle bloke edilmesi ve kitlesel grev çağrısı şeklinde devam etti. 28 Ekim’de yapılan grev çağrısı yalnızca kadınlarla sınırlı kalmadı, kadınlar tarafından tüm toplumsal kesimlere yapılan bir çağrı halini aldı. 30 Ekim’de ise Varşova’da 1989’dan bu yana gerçekleşen en büyük kitlesel eylem gerçekleşti.

Sokaklara çıkan kitlenin çok çeşitli kesimlerden geldiğini söylemek mümkün ancak çoğunluğu lise ve üniversite çağındaki genç kadın ve erkeklerin oluşturduğunu söylemek gerekir. Sokaklardaki gençlerin ve kadınların öfkesi kürtaj yasağında ortaklaşsa da onunla sınırlı değil. Eylemlerin beşinci gününde yasaktan ve Polonya’daki pek çok başka sorundan da sorumlu tutulan kiliselerin içleri ve önleri eylem yeri haline geldi. Kiliselerin dışında eylem yapmaktan, Pazar ayinlerini bölmeye dek çeşitli eylemlerle eylemciler Katolik kilisesinin siyasetten uzak durmasını talep etti. Kiliselere yönelik eylemlerin hemen ardından yaptığı açıklamayla Kaczynski kendi taraftarlarına “her ne pahasına olursa olsun” kiliseleri koruma çağrısı yaptı. Eylemcileri salgını arttırmak da dahil olmak üzere çeşitli gerekçelerle suçlasalar ve eylemleri organize edenleri 8 yıla varan hapis cezalarıyla tehdit etseler de durmak yerine gün geçtikte artan eylemler sonucu hükümet geri adımlar atmaya başladı. İlk olarak Başkan Andrzej Duda, Kaczynski’nin “Çocuk doğduktan sonra ölecekse de doğsun, vaftiz edilsin ve öyle gömülsün.” şeklinde özetlenebilecek doğmamış bebeklere şehitlik mertebesi biçen açıklamalarını yumuşatarak “uzlaşma” çağrısında bulundu. Duda, fetüsün hasarlı olduğu durumları sadece down sendromunu kapsayacak şekilde uygulamaya koyarak down sendromlu çocukları “kurtarmayı” önerdi ancak eylemcilere geri adım attırmayı başaramadı. Duda’nın açıklamaları da sonuç vermeyince, hükümet mahkeme kararını uygulamaya başlamayacaklarını, üzerine tartışılması gereken konular olduğunu söyleyerek bir kez daha geri adım atmış oldu.

Hükümetin attığı geri adıma rağmen ilk günlerdeki kitleselliğini korumasa da kürtaj yasağına karşı eylemler devam ediyor. Eylemlerin okuması yapılırsa sokaktaki kadınların ve gençlerin taleplerinin yalnızca kürtaj yasağını derinleştiren yeni yasa olmadığını söylemek mümkün. Sokakta en çok duyulan sloganlar “Defol PiS”, “Devrim Kadındır”, “Dayanışma Silahımızdır” olarak sıralanabilir. Özellikle gençler kürtaj yasağının tamamen kalkmasını, Katolik kilisesinin toplumsal hayatı düzenlemeye çalışmaktan vazgeçmesini ve hükümetin istifa etmesi başta olmak üzere daha büyük toplumsal ve siyasal değişiklikler talep ediyor. Siyah protestolar ve kadın grevleriyle başlayan bu hareketin öncüsü kadınların Polonya’da daha geniş kitleleri içine alan bir toplumsal hareket yaratma ihtimalleri oldukça güçlü görünüyor.