Tek Tipe Sığmayız – Seyit Çakmak

15 Temmuz darbe girişiminin ardından sürekli mağduru oynayan ancak her fırsatta bu darbeyi kendilerine verilmiş bir lütuf olarak kullanan AKP/Saray rejiminin şimdiki hedefi hapishanelerde tek tip elbise dayatması.

Darbe suçlamasıyla tutuklu bulunan bir sanığın üzerinde ‘hero’ yazılı tişörtle mahkemeye gelmesi tek tip elbise tartışmalarını başlatmış oldu. Tartışmaların yaşandığı ilk zamanlar tek tip elbiselerin sadece darbecilere giydirileceğini söylendi. Ancak darbe girişimini kendilerine verilmiş bir lütuf olarak kullanan, ülkeyi OHAL ve KHK’larla yöneten AKP/Saray rejimi bu konuyu da fırsata çevirerek hapishanelerde tutsak bulunan devrimcilere de tek tip kıyafetle yeni bir saldırı yapmayı amaçlıyor.

 

Tek tip kıyafet meselesi devrimcilere yabancı bir konu değil. 12 Eylül faşist darbesinin ardından da hapishanelerde devrimcilere tek tip kıyafet dayatması yapılmıştı. Faşist cuntanın tek tip kıyafet uygulamasını getirmesi devlet yanlılarının söylediği gibi hapishane düzeni hikayesinin çok ötesinde mahpusları teslim alma, kimliksizleştirme amacıyla yapıldı. O dönem hapishanelerde tek tipe karşı direnenlerin söyledikleri bugün yaşanacak direnişler için de ortaya bir fikir koyuyor aslında. 12 Eylül döneminde ortaya koyulan direnişi en net şekilde gösteren fotoğraflarından biri mahkeme karşısında iç çamaşırlarıyla duran devrimcilerdir. O fotoğrafın hikayesini Tuna Atalay şöyle anlatıyor: “1984 yılında herkes tek tip elbise giyecek dayatması gündeme geldi. Tabi ki biz siyasi tutuklular olarak buna karşı çıktık ve giymeyeceğimizi ilan ettik.  Duruşmaya çıkarılırken, 5-6 asker eşliğinde bizlere tek tek zorla elbiseleri giydirdiler. Arkadan ellerimizi kelepçelediler. Mahkemeye çıktığımızda daha önce aldığımız karar gereği bu elbiseleri yırtacaktık. Kelepçelerin çözülmesiyle elbiseleri yırttık. Tek tip elbise giymeyeceğimize dair slogan attık. O sırada da o fotoğraf çekildi.”

 

Hapishanelerdeki mücadele bununla sınırlı değildi. Tutsaklar her gün işkence görüyor, soğukta bırakılıyor, sevdikleriyle görüştürülmüyor, hastaneye götürülmüyordu. Ancak tutsaklar onurlarını/kimliklerini pazarlık konusu yapmayarak, teslimiyete karşı direndiler.

12 Eylül faşizmine karşı bu irade savaşını yürütenlerden biride Adil Can’dı. Emniyette gördüğü işkenceler nedeniyle menenjite yakalandı. Metris Askeri Hapishanesi’nde çok ağır hastalığına rağmen hastaneye götürülmek için tek şart olan tep tip elbiseyi giymeyi canı pahasına reddetti. Tek tip giymediği için tedavi edilmeyen ve hemen her gün işkence gören Adil Can’ın sağlık durumu Mart’ta kötüleşti. Önce konuşma, sonra hareket yeteneğini yitirdi. Bir süre sonra komaya girdi. 11 Nisan 1985’de hastaneye götürüldüğünde tedavi için çok geç kalınmıştı. 15 Nisan 1985’de hayata gözlerini yuman Adil Can’ın hastaneye kaldırılırken üzerinde tek tip elbise yoktu.

Kendilerini sindirmek ve kimliksizleştirmek için yapılan tek tip saldırılarına karşı direnişini şöyle açıklıyordu Adil Can: “İşkence izleri bir gün silinir, ama onursuz bir davranış ömür boyu silinmez.”

’80 dönemindeki tutsaklar bedeller ödeyerek uzun bir irade savaşımının ardından cunta yönetimini yendiler. Bugün ise 12 Eylül dönemindeki politikaların devamcısı olan hükümet yarım kalanı tamamlama hevesiyle yeniden tek tip kıyafet dayatmasını getiriyor. Şüphesiz ki hayatın her alanına müdahale etmeye çalışan iktidarın yaptığı hesaplar geçmişte olduğu gibi bugünde kararlı direnişlerle geri püskürtülecektir. Zaten hapishanelerden açıklamalar yapan devrimcilerde sonuna kadar direneceklerini söylediler.