Yeni Dünyanın En Eski Sorunu: Yersiz-Yurtsuzlaşma – Cansu Yumuşak

Deleuze’ün hâkim dillere sızan minör vuruşlar için kullandığı bu terimi, kendilerini dünyanın hâkimi zanneden büyük kapital kaynağı Avrupa ülkelerine sızarak yer ve yurt edinmeye çalışan mülteciler için kullanacağım. Terimini yersiz-yurtsuzlaştırarak evrenselleştirdiğim için, Deleuze’den özür dilerim.

Kan ve ölüm kokan Ortadoğu topraklarından yola çıkan mülteciler için Avrupa bir ferah, bir lüksten çok daha fazlası ve azı. Bir lüksün çoktan varsaydığı yaşama hakkının peşinde olan milyonlar, büyük çoğunluğu deniz yolu olmak üzere bulabildikleri her yöntemle kendilerini doğrudan yok etmeyi planlamayacaklarını varsaydıkları “medeniyetlere” doğru yola çıkıyor. Bilindiği üzere, birçoğu, daha gitmeler, yasak olan bu ülkelerin yolunda, umudun bu sistemin denkleminde kendi taraflarında hiç olmayacaklarını can vererek keşfediyorlar. Ve birer istatistik olarak, uluslararası yayın organlarında yer almaya başlıyorlar.

Avrupa Birliği’ne başvuran göçmenlerin ezici çoğunluğunu, 2015 verilerinden itibaren Suriyeliler oluşturmakta. Suriye’de süregelen savaş ve yıkım, insanları yersiz-yurtsuzlaştırdıkça, onlar kendilerine yer ve yurt olarak yüreklerinin atabileceği herhangi bir yeri bulmaya çalışıyorlar. 2015 verilerinde, Suriye’den 350.000’den fazla insanın iltica başvurusu yaptığı görülürken, şimdi bu sayı milyonları çoktan aşmış durumda. En yakın takipçisi, Afganistan, yine 2015 verilerine göre, 150.000’den fazla göçmenle onu takip ederken, Irak, 100.000 kişiyle, üçüncü olarak tabloyu tamamlıyor: Radikal İslamcı çeteler, yerli-yurtlulaşmak için var olan bütün imkanlarını kullanarak orada yaşayan herkesi katletmeyi göze alırken, canlarını kurtarmak isteyenlerin, İslamofobi konusunda bugüne dek pek çok söylem ve eylemle kendilerini kanıtlamış olan Avrupa ülkelerini güvenli bir çıkış olarak görüyorlar. En fazla mülteci kabul eden Avrupa ülkesi ise, son verilere göre, halen Almanya. Bu denklemde, Türkiye’nin yerini yadsımak hiç mümkün değil – en az 3 milyon Suriyelinin yaşadığı Türkiye, ciddi şekilde ağırlık verdiği İslami propagandalarıyla, hem tanıdık ama Avrupai bir alan olduğunu iddia ederken, hem de kendi toprakları içinde gitgide köklenen IŞİD çetelerine karşı hiçbir önlem almayarak tehlikeyi baki tutuyor. Avrupa ülkeleri ise, bilindiği gibi, dünyanın en bariz şekilde meşrulaştırılan insan ticaretini gerçekleştirerek, kendi ülkelerinde minör kültürler oluşturmalarından korktukları savaş mağdurlarını uzak tutabilmek için, ellerindeki maddi imkânları onlar için kullanmaktansa, onlara karşı kullanıyor. “Üzerinize salarım” tehdidi, bir yandan Erdoğan’ın dokunulmazlığını garantilerken, bir yandan da çaresiz, yersiz-yurtsuz Suriyeli göçmenleri araçsallaştırarak, faşizmi yeni ve modern bir boyuta taşıyor.

Bir şekilde Avrupa’ya ulaşmayı başarmış olan mülteciler ise, yepyeni gettoların ve bambaşka tehlikelerin bir parçası olmaktan sıyrılamıyorlar. Daima minör kalmak, mülteciler için, iltica talepleri kabul edilmedikçe polis tehdidiyle ve gece baskınları ihtimalleriyle burun buruna yaşamayı ve sürekli seyahat halinde olarak, kök, yer ve yurt gereksinimini görmezden gelmeyi gerektiriyor.

Paris’te, mülteciler için oluşturulmuş Bubble (baloncuk) adlı alandan bahsederek, yavaş yavaş bu insanlığın utanç manzarasını tamamlamaya çalışacağım. Burada yaşamakta olan 18 yaşın altındakiler, en temel ihtiyaçlarını ve kişisel gelişim gereksinimlerini karşılama taleplerine en ağır aşağılamalarla karşılık buldukları için bölgedeki genç yaşta intihar girişimlerinin sayısı oldukça artmış durumda. Güvenli olduğu öne sürülen bu bölge, güvenli yaşamanın imkânsız olduğu bu şehir curcunasında, birçok ailenin çocuklarını terk ettiği bir yere dönüşmüş, yani nüfusu görece çok genç. Burada yetişen, büyüyen, bu kaygan zemine kök salmak isteyen bir şeyler var. Bunun şimdiki karşılığı ise, Independent’in verdiği bir haberdeki bilinçli çeviri hatası; bunu buraya bırakarak yazıyı sonlandırıyorum: “Taliban tarafından kaçırılmaktan halen korktuğunu söyleyen Afgan bir çocuğun cümlesini, ‘Bir terörist olmak istiyordum’ şeklinde çeviren biri duydum. Kendi kulaklarımla duydum!”