Savaşın Arifesi ve DUMA – Fırat Durmaz

Rusya’nın kendisine emperyalist Dünya’da alan açma hamleleri şiddetini artırarak devam ediyor. Gürcistan ve Ukrayna hamleleri Rusya’nın bu stratejisini sahaya döktüğü ilk anlardı. Bugün ise bu gerilimin Ortadoğu özellikle de Suriye’de cisimleşen bir hegemonya savaşına dönüştüğünü görüyoruz. Suriye’de yaşanan vekalet savaşları ve her gün değişen dengeleri, salt “Ortadoğu’daki” emperyalist rekabet diye okumak Rusya-Çin ve ABD-AB arasındaki çelişkiyi eksik tariflemek olur. Çin ve Rusya ABD’nin dünyadaki hegemonyasına son vermek, oyuna ayrı bir blok olarak dahil olmak istiyor. Bu stratejinin sahada politik-askeri kısmını Rusya üstlenirken, ekonomik kısmını ise Çin üstleniyor. ABD’nin Kuzey Kore üzerinden Çin’i de gördüğü ekonomik yaptırımına karşılık olarak ABD ürünlerine 3 milyar dolar vergilendirmeyi gündeme getirdi. Çin’in bu yaptırımının, soğuk savaşı hatırlatan diplomat krizinin üzerine gelmesi tabi ki tesadüf değil. İngiltere’de öldürülen eski bir Rus ajanı ile başlayan kriz kısa sürede “Avusturya-Macaristan veliahtı” klişesine döndü. 60’ı ABD’den olmak üzere 26 ülkeden 153 Rus diplomat sınır dışı edildi. NATO’dan gönderilen 7 diplomatla bu sayı 160’ı buluyor. Soğuk Savaş’ta dahi olmayan bu diplomatik tecrit hamlesi durumun AB-ABD açısından katlanılamaz bir boyut aldığına işaret ediyor.

 

Suriye’de halen Rusya’nın hegemonyasını kıramayan ABD, diplomat krizinden de anlaşılacağı üzere sahaya yeni oyuncular almaya hazırlanıyor. Fransa’nın Afrin’den bu yana açıklamalarla başlayan süreci sahaya girmesi ile devam etti. Rusya’nın dengesini bozmayı başaramayan Batı, kartları yırtmayı ve yeniden oyun kurmayı deneyecek gibi gözüküyor. Trump’ın “biraz da başkaları uğraşsın” çıkışı gerçeği yansıtmıyor değil. ABD gün geçtikçe dağılan hegemonyasını toparlamak için daha agresif bir politik hat inşasına geçtiği kabinede yaşanan revizyonlardan da hissediliyor. Görev değişikliklerinin ortak noktası ise emperyalist savaşlarda deneyim sahibi olan ve savaş yanlısı söylemler ile öne çıkan, işkencelere isimleri karışmış insanlardan oluşması.

 

ABD’nin  işgalci İsrail ile yaptığı Kudüs çıkışı ve Filistin’e tekrar saldırıların artması, İran ile nükleer anlaşmanın iptali, Türkiye’yi tekrar bir ittifak gücü haline getirmek için onun işgal ve ilhak politikalarına göz yumması; ABD’nin tekrar saldırı pozisyonu aldığını gösteriyor. Ortadoğu ve Dünya’da ABD’nin başlattığı topyekün gerilim siyasetinin bir sonucu olarak emperyalist bir savaş sürpriz olmayacaktır.

Trump’ın başkan olur olmaz ifade ettiği “duvar” siyasetinin savaş ve ekonomik krizin derinleşmesi gibi sonuçlar getireceği herkes tarafından değerlendirilmişti. Ekonomik buhranı fırsata çevirme gayreti içinde olan Çin ve Rusya bloğunu göz önüne aldığımızda krizin derinleşmesi ve Emperyalist Savaş olasılığı daha ciddi ve somut bir sonuç olarak beliriyor.

 

Bu ilişkiler ekseninde Erdoğan-Putin ittifakında sona gelinebilir veya daha stratejik bir ortaklık doğabilir. Bir NATO üyesi olan Türkiye, Rusya ile girdiği ittifakı zaman zaman çatlaklar yaşasa bile NATO çizgisinden uzak tutmaya çalıştı. Fakat bugün Rusya’ya karşı AB-ABD ekseninin başlattığı karşı rüzgar Türkiye’nin yönünü değiştirebilir. Türkiye’nin sömürgecilik ve işgal iştahı, Suriye’de de bu eksenden hiç çıkmadan devam etme arzusu, Esad göz önüne alınıp Rusya’nın Suriye politikası da dikkate alınırsa bu ittifakı koparacak halka olabilir. Kaldı ki son yapılan S-400 açıklaması ve ABD ile Münbiç için kurulan komisyon, ABD’nin Türkiye’yi tekrar müttefikleştirme çabaları Türkiye’deki eğilime yönelik ipuçları verir vaziyette fakat  Rusya’nın stratejik ittifakları Molla ve Esad rejimi açısından uzun vadede işgalci Türk devleti ile aynı yolun yolcusu olmalarının maddi zemininin zayıf olduğu bir gerçek olarak karşımızda dursa da bugüne kadar gelişen ittifakın da zayıf, her an yıkılabilecek bir zemin üzerine kurulduğunu unutmamak gerekir.

 

Bölgenin eski sömürgecisi olarak Fransa’nın oyuna girip söylemini YPG’ye destek olmak üzerinden kurması Afrin’nin ardından YPG ile ilişkileri tekrar geliştirme çabası olmasının yanında İran’ın merkezinde olduğu yeni savaş hattının vazgeçilmezi olmasından kaynaklanıyor. Fransa’nın Münbiç ve Tel Abyad’a konumlanması sonrasında yapılan açılamalardan mesajı alan Türkiye ise S-400 anlaşmasını öne çekip Rusya ile yakınlığını derinleştirmek ile tehdit ediyor. Putin, ABD’nin yeni stratejik hamlelerine henüz sahada bir yanıt vermedi fakat ABD’nin yeni oyuncular ve savaş stratejisi karşısında Türkiye’yi, Rusya-İran hattında tutmayı önemseyeceği görülüyor.

 

Duma’da yaşanan kimyasal silah saldırısı da kimin yaptığından bağımsız olarak emperyalistler ve bölgedeki güçler arasındaki saflaşmayı netleştirmekte olup emperyalist bir savaş ihtimalinin Ortadoğu’daki iç savaş kadar gerçek ve yakın olduğunu gösterdi. Rusya – Esad bloğu, Suriye içinde elinde bulunmayan bölgeleri bir an önce bitirmeye gayret ediyor ki bunu Türkiye’nin İdlib’teki çeteleri çekmesi üzerine masaya oturulmasını bu politik kaygı oluşturuyor. ABD ise her ne olursa olsun ekonomik, politik yatırımları olan bu savaştan Rusya’nın galibiyeti ile çıkmak istemiyor. Yani Duma’daki saldırı ABD için her koşulda Ortadoğu’daki hedefleri Rusya-İran hattına yaptığı saldırı hazırlığının bahanesi pozisyonunda Trump’ın bunu tercih edip etmeyeceği soru işareti olsa da karşılıklı açıklamalar tansiyonu düşürme tasası taşımıyor. ABD kartların yeniden dağıtılmadığı koşullarda daha çok agresif bir pozisyon alacak gibi gözüküyor.