Bir Depremin Potansiyeli – Cansu Yumuşak

“Bir gecede öyle cahil kalınmaz, böyle kalınır.”

 

Bir arkadaşımın sosyal medyada, ihraçlara verdiği tepki bu şekildeydi. Ankara Siyasal’dan İLEF’e, anayasa profesöründen orkestra şefine uzanan yeni bir KHK depremi, hemen geçtiğimiz günlerde üniversiteleri temelden sarstı.

Kaliteli bir eğitim veren kurumlar, yenilik ve ilerleme vaadiyle doludurlar. Bulunduğu koltuktan santim kıpırdamaktan ölesiye korkan iktidarlar ise, tarihin her gününe, bu kurumlara düşman olarak yazılı. Bu sabit, değişmez, kıpırdamaz iktidar, devletin en tepesinden, üniversite yönetimine kadar her yerde barınabilir. Hırsı, kendi türü içinde korkunç derecede bulaşıcıdır. YÖK’ün itirafı, bunun apaçık bir örneği olarak karşımızda; ihraç edilecek hocaların listesini rektörlükten aldıklarını söyleyen YÖK, hem eğitimin geleceği için endişeye kapılıp sorular sormaya başlayan yüksek gelir gurubunun baskısında sıyrılmak için, hem de hesabı verilemeyecek kadar büyük bir hatanın altına imzası olduğu için, topu usulca rektörlüklere yuvarladı. Kendi üniversitemdeki naçizane gözlemim, rektörün, kapısında iki adet polis beklemeden odasında gönül rahatlığıyla oturamadığı yönünde olduğundan, göğsünü gere gere katliamlara, ölümlere karşı çıkan, “Bu Suça Ortak Olmayacağız!” diyen hocalarımızın üniversitelerde kalıp kalmamasının kararının da elbette bu saray soytarılarının inisiyatiflerinin üstünde olduğu, gün gibi açık bir gerçek.

Onlarca yıldır kapısı açık olan ve zamanın birikimini, ilerleyen bilimi öğrenme, süzme ve aktarma gibi zorlu bir görevi sırtlayan hocalarımızın, bizlere bilimin kapısını açmaya devam edip edemeyeceklerinin kararı elbette kitapların “özetlerini okuyan” adamların imzasına bağlı değil. Gençlik mücadelesi, ilk ayaklanmaya başladığı günlerden beri üniversiteleri sahiplenmeyi kendine bir görev bildi: Şiarımız ortak ve oldukça bir net biçimde bunu ortaya koyuyor: Üniversiteler Bizimdir! Yok olacağı âna gün sayan saray da, bu sahiplenmenin derin bir gönül bağına dayandığını, dünyaya gözlerimizi açarken yanımızda olan anamıza babamıza duyduğumuz sevginin, saygının, aynısını dünyanın gerçeklerine, sorularına, sorunlarına gözümüzü açan hocalarımıza karşı duyduğumuzu biliyor.

“Kökü bizdedir”

Kurdukları derme çatma korku imparatorluğu, ölüm kokan, kan kokan, çocuk ölüleriyle dolu çürümüş düzen, kendi göze aldıkları depremle bir kez daha yıkılmaya yüz tuttu böylece. Yerinde sabit, zemine çakılı, tek hayali bir milim kımıldamadan şu yaşamdan geçip gidebilmek olan onlarca taşın arasında umutla açan, serpilen, bir de tomurcuklanıp yayılmaya yüz tutan hocalarımızı söküp almaya çabaladılar bizden, 7 Şubat gecesi. Bunlar savaş naralarıyla ülkeyi talan ederken de, üzerine tıpkı kendileri gibi milim oynamaz ama ilk depremde alt üst olacak binaları koyarken de aynı rüyayı görüyorlardı: Söküp almak, kökünü kazımak. Ancak hocalarımızı elimizden almaya çalışırlarken, unuttukları çok önemli bir şey var – tıpkı başka bir dünya düşünün peşindeki binleri yok etmeye çalışırken unuttukları gibi: Kökü bizdedir. Akademini tohumları, her sözde, her yayında, her üretimde, her derste öğrencinin yüreğinde köklenir, aklında filizlenir. Tomurcuklar, yeni hocalar yetiştirir bu çekirdeklerden.

İşte bu yüzden, hocalarımızı atamazsınız aslında. Kökü bizdedir. Akademi, sizin sunduğunuz dört duvara mahkûm değil. Hoca ile öğrencinin buluştuğu her yer, size rağmen bilim üretir. Akademinin sokağa sürgün edilmesinin akıllara zarar ironisi de size, tam buradan gülmektedir.

 

Cansu YUMUŞAK