Dünden Bugüne Kürt Özgürlük Hareketi 2 – Cansu Akkaş

1962 yılından itibaren Kürt hareketinin Sol Sosyalist Siyasete yönelmesi Kürt hareketine yeni bir soluk kazandırmıştır. Gerçek anlamıyla Sosyalist olmasa da döneminde Sosyalizmin propagandasını sağlayan Yön Dergisi’nde 49’lar davasından yargılanmış olan Sait, Kırmızıtoprak’ın başı çektiği bir grup Kürt aydını Kürt sorununun Sosyalizme geçilince çözüleceğini savunmuştur. Musa Anter ise Kürt meselesinin çözümünün tümden Sosyalizme bırakılmasını ütopik bularak bu düşünceyi savunanları eleştirmiştir. Bu dönemde Mehmet Ali Aslan, Kemal Burkay gibi isimlerde Kürt sorununun Sosyalizm gelince çözüleceğini savunmuşlardır.

1965 yılında Dr. Tarık Ziya Ekinci, Mehdi Zana, Naci Kutlay, Burhan Cahit Ünal gibi isimlerin TİP’e katılmasıyla parti içerisinde Doğulular Gurubu ve TİP içerisinde Kürt meselesinden bahsedilmesinden sonra 1967 yılında Kuzey Kürdistan’da Doğu Mitingleri başlatılmıştır.

Parti içerisinde Kürt milletvekillerinin etkisinin artmasıyla başlatılan Doğu Mitinglerinin ardından TİP’e bağlı Doğu Devrimci Kültür Ocakları(DDKO) kurulmuştur. Bu yapılanma içerisinde Şovenizm tam olarak aşılamamış olsa da ileride Kürt siyasetinde rol oynayacak isimlerin buradan yetişmiş olması ve bu yapılanmadaki isimlerin 12 Mart Muhtırası döneminde     -kendilerine yöneltilen “bölücülük” suçlamaları karşısında yurtsever olduklarını söyleyip Şoven bir tavır sergileselerde mahkemelerde Kürtçe savunma yapmak gibi radikal tavırlar sergilemeleri dönemine göre ilerici olduklarının ispatı cunta mahkemesinin Kürtçe savunmalar için “bilinmeyen bir dilde savunma” ifadesini kullanması devletin zihniyetinin değişmediğinin ispatıdır.

Bu yıllarda ulusal kimlikten mahcubiyet duyulmasını eleştiren, yazdığı kitaplarla Kürt tabusunun kırılmasında etkin rol oynayan “Sarı Hoca” lakaplı Türk Sosyolog İsmail Beşikçi eserlerinde merkezi otoritenin feodalizmi kasten tasfiye etmeyerek feodal güçlerin Batıdaki egemen sınıflarla ittifak kurduğunu, Kürt ulusunun ezilmişliğe verdiği tepkinin devrimci bir tepki olduğunu savunmuştur.

1970’lerde Sosyalist hareketler içerisinde Kürt sorununu ele hareketler Kurtuluş hareketi ve İbrahim Kaypakkaya ve kurucusu olduğu TİKKO ve daha sonra TİKKO çizgisinde kurulan örgütler olmuştur. Bu hareketler dışında kalan “ulusal sorunu Sosyalizme erteleyen” TKP gibi hareketler Kürt soluyla kendileri arasındaki mesafeyi büyütmüşler, Kürt solu ve diğer Sol Sosyalist hareketler tarafından “Sosyal Emperyalist” olarak görülmüşlerdir. TKP’ye yapılan bu eleştirilerden birisi de Rizgari (Kurtuluş) örgütü tarafından yapılmıştır. Bu örgüt daha çok teorik alanda çalışmalar yapmış ve örgütün yayın organı olan Rizgari dergisinde Orhan Kotan, Şerafettin Kaya, Mehmed Uzun, İsmail Beşikçi gibi isimler çalışma yürütmüşlerdir. 1978 yılında kurulan Ala Rizgari (Kurtuluş Bayrağı) ise Rizgari örgütünden farklı olarak acilen örgütlenerek silahlı mücadeleye girişilmesi gerektiğini, Kürdistan’ın dört parçasındaki tüm sömürgeci devletlerden bağımsız dört parçada da birleşik ve bağımsız mücadele etmesi gerektiğini savunmuştur ve Barzani hareketini ve Rizgari örgütünü bölgesel kalmakla suçlayarak eleştirmiştir.

Yine 1978 yılında bu örgütlerden daha farklı olacak ve çok büyük bölgesel üç elde edecek olan Partiye Karkeren  Kürdistan (PKK- Kürdistan İşçi Partisi) Amed Lice’de kuruluşunu ilan etmiştir. Bu hareket Barzani hareketini ilkel Milliyetçi olarak görmüş ve eleştirmiş kendi siyasi çizgisini etnik kimliğe dayanmayan ulusal kurtuluşçu olarak tanımlamıştır.

12 Eylül faşist cunta döneminde tüm hapishanelerdeki siyasi tutsaklara yapıldığı gibi Amed Cezaevi’ndeki siyasi tutsaklara da çok ağır işkence ve baskılar yapılmıştır. Kürtçe konuşmayı yasaklamak, zorla marş ezberletmek, tutsaklara dışkı yedirmek, tutsaklara yerlerde süründürmek, kadın tutsaklara tacizlerde bulunmak gibi insanlığa sığmayacak işkenceler yapılmıştır. Türkçe bilmeyen anneler Kürtçe yasağı yüzünden görüşlerde evlatlarıyla konuşamamışlardır. Tutsaklar ajanlığa, tek tip kıyafet gibi uygulamalara zorlanmışlardır. Cezaevinde baskılara karşı ilk tepkiyi PKK’li tutsaklardan olan Mazlum Doğan Newroz gecesi üç kibrit çöpüyle Newroz ateşini yakıp sonrasında ise teslim olmamak için kendisini asarak vermiştir. Bu olaydan sonra hapishanedeki diğer siyasi tutsaklar da harekete geçmiş ve Kemal Pir, Ali Erek, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek ölüm orucuna başlamış, Dörtler olarak anılan Ferhat Kuntay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık Necmi Öner 18 Mayıs gecesi bedenlerini ateşe vermiş bu direnişler sonucu Amed Cezaevi’nde Esat Oktay Yıldıran şahsında vücut bulmuş Faşist cunta sırasıyla tek tip kıyafet, zorla marş ezberletme, kadın tutsaklara taciz ve buna benzer uygulamalarından vazgeçmek zorunda bıraktırılmıştır. 1984 yılında PKK’nin 15 Ağustos atılımı olarak adlandırdığı “15 Ağustos 1984 tarihinde Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla gerçekleşen ilk silahlı eylemden sonra Kürt ulusal mücadelesi bir kez daha yeni bir şekle bürünmüştür.

Kürt ulusunu ayrıştırmak için ortaya atılan politikalardan bir tanesi de Ebubekir Pamukçu, Haydar Karataş gibi isimler tarafından ortaya atılıp Avrupa diasporasına da taşınan Zazaların Kürt olmadığı, Zazaca’nın Kürtçe’nin kolu değil ayrı bir dil olduğu tezidir.

Faşizmin Kürdistan’da devam eden mücadele bahane edilerek iyice tırmandırıldığı 90’lı yıllara gelindiğinde ise devlet Kürt ulusunun varlığını inkar edemeyeceğini anlayınca popüler kültür yoluyla kan davası, töre cinayeti, berdel vesaire gibi geleneklerin sadece Kürt halkına mâletmeye çalışarak Batıda yaşayan Türk ulusuna Kürt ulusuna gerici cahil göstermeye çalışarak Türk ulusuyla Kürt ulusu arasında yapay bir ayrım yaratılmaya çalışılmıştır.

1990’lı yıllarda en çok baskı görenler arasında Özgür Gündem gazetesi, gazete defalarca bombalanmış, otuza yakın çalışanı katledilmiş –gazetenin kurucusu Musa Anter’de katledilenler arasındadır- ve  SHP ile yaptığı ittifak sonucu ilk defa meclise girmiş olan daha sonra Leyla Zana’nın meclis yemini sırasında kullandığı Kürtçe cümlenin bahane edilerek milletvekilleri Leyla Zana, Orhan Doğan, Selim Sadak, Mahmut Alınak, Sedat Yurttaş, Hatip Dicle uzun yıllar hapis cezasına çarptırılarak kapatılan Halkın Emek Partisi(HEP) ve daha sonra açılmış fakat kısa süre içerisinde kapatılmış olan Demokrasi Partisi(DEP), Halkın Emek Partisi (HADEP) ve 2000’lerde kurulmuş olan  Demokratik Toplum Partisi(DTP) ve diğer Kürt siyasi partileri olmuştur.

2000’li yıllara gelindiğinde ise Kuzey Kürdistan’da Roboski katliamına Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz gibi çocuk katliamlarına şahit olan Kürt Halkı Açılım Süreciyle barışın ve özgürlüğün geleceğine  egemen üçlerce inandırılan Kürt Halkının barış umudu sokağa çıkma yasaklarını çiğneyen insanlarının katledilmesine şahit olunmasıyla hendeklerde insanlarının yakılmasıyla yerle bir edilmiştir.

Batı Kürdistan anlamına gelen Rojava bölgesinde 2011 ilkbaharında kurulan halk savunma birliklerinin direnişe başlamasıyla bölgede Kürt hâkimiyetinin güçlenmesi sonucu 2014 yılında bölgede özerk bir yönetim kurulması ve sonrasında DAEŞ saldırılarına karşı olağanüstü direniş gösterilmiş ve saldırıların geri püskürtülmüş olması dünyanın gözünü bölgeye çevirmiş ve bölgede kurulan yeni yönetim şekli tüm halklar için ve kadınların kurtuluş mücadelesi için örnek teşkil etmiş farklı uluslardan yurt dışından halklar da bu direnişte yer almıştır.