Gençliğin Devrimci Kararlılığı: CEBO – İra Maya

Gençlik hareketleri her koşulda her sürecin bir nevi örgütlü öncü gücü, iradesi ve kararlılığı olmuştur. Dünyada birçok isyan ve  ayaklanmaya da en hızlı yanıtı vererek gençlik hareketleri öncülük etmiştir. Her isyan kendi isyancısını doğurur ve her topluluğunda önünü açan ivme kazandıran öncüleri vardır. Dünya da ve Türkiye’de de bunun bir çok örneği vardır. Tıpkı 68 gençlik hareketinin önderleri Deniz’ler gibi, 71 devrimci çıkışının önderleri Mahirler gibi, İbrahimler gibi…  Bolivya dağlarındaki Che Guevara gibi. Gezi Ayaklanması’nda, Roboski katliamında, Türkiye’deki gençlik mücadelesinin yaşatıldığı her sokaktaki, her barikattaki Cebo gibi…


Cebo; kendi dönemi bakımından içinde bulunduğu devrimci gençlik mücadelesinin yetiştirdiği ender devrimcilerden. O çocukluğundan başlayarak hayatını etkileyen  çelişkilerin keskinleştiği her yeni günde, her yeni yaşta kendisini yenileyerek önünde durulmaz bir nehir gibi aktı mücadelenin içinde. Çocuk yaşta tanıştı işçilikle, arkadaşlarından çok önce öğrendi emek,özgürlük, mücadele kavramlarını. O kendisinde şekillenen önderlik vasfı ile her zaman bulunduğu ortamlarda olgunluğunu, mantığını , aklını, yüreğini en iyi şekilde yansıtmayı gerçek kıldı. Okulda, sırada, maçta, kavgada kısacası hayatının her evresinde arkadaşlarına hem  arkadaş hem yoldaş hem önder olmayı başardı. İlk okul öncesi ve okul zamanında ailesinin işi olan pazarcılık sektöründe yıllarca emek harcadı, ter döktü. Kendi ayaklarının üstünde durmaya başladığı yıllarda çeşitli işlerde çalışarak her zaman emeğe olan bağlılığına sadık kaldı. Onun için çalışmak yaşı bakımından yapabileceği birçok eğlenceli aktiviteden daha önemliydi. Çünkü tüm diğer eğlence-aktivite vb. durumlar iş dışında hatta çalışırken bile hayata geçirilebilecek şeylerdi onun için. Bütün bu çocukluk dönemlerinin dışında Cebrail’in CEBO olmaya koştuğu yani mücadele ile tanıştığı dönemleri onun hayatındaki en büyük alt üst olduğu zamanlardı. Muhafazakar bir ortamdan sosyalist mücadelenin içine girmek ve burada şekillenmek çok kolay olmasa gerek. Bu bir bilinç sıçraması olarak da kavranabilir. Çok açık söyleyebiliriz ki; eylem en hızlı değişme biçimidir. Cebo da eylem duygusunu içinde her zaman yaşatanlarımızdandı.  Onun bu yanı mücadelenin içinde hızlıca yenilenmeyi, gelişmeyi ve devrimcileşmeyi kolaylaştıran bir kavşak oldu. İstanbul’un emekçi semptlerinden biri olan gülsuyu mahallesinde yaşayan Cebo zaten aşina olduğu devrim mücadelesinden etkilenerek çok değil sadece birkaç yıl içerisinde içinde bulunduğu gençlik hareketinin merkezinde olmaya gönüllü olmuş, gecesini gündüzne katmış devrim için çalışmıştı. O büyük/küçük ayırt etmeksizin görevden göreve koşan bir bayrak taşıyıcısıydı. Lise mücadelesinden, emekçi semplerdeki gecekondu sokaklarına, üniversitelerdeki gençlik mücadelesinden, özgür gösterilere kadar mücadelenin her alanında soluk soluğa bir mücadele yaşamı oldu. Genç yaşlarda tanıştı hapishane duvarları ile. Devlet-halk, ezen-ezilen kavramları mücadelesinin ilk zamanlarında çaldı kapısını. Genç ve yeni bir devrimci olarak girdiği hapishaneden namluya sürülmüş bir mermi gibi çıktı. Ve eski Cebonun üstüne yeni Cebolar katarak içinde bulunduğu duvarlara boyun eğmedi. Bilinciyle duvarları aşarak yeniden gençlik mücadelesinin kalbinde buldu kendini. Gençlik alanında gelişmeyi bu bilinçle şekillenmeyi en büyük görevi bildi. Bu nedenledir ki hep gençlik üzerine okudu, dersler çıkardı, fikirler yürüttü. Roboski’de çocuklar katledildiğinde tereddütsüz orada olmak istedi. Günlerce katliamın yaşandığı o köyde acılı analara evlat oldu, boynu bükük çocuklara abi, kardeş oldu. O Kürdistan’da yaşanan katliamlara her zaman batıdan çığlık olmak istedi. Mücadeledeki temel parolalarından biri halkların kardeşliği fikri oldu. O deyim yerinde ise komuşusu açken tok yatamayacak bir devrimciydi. Bu nedenledir ki şehit düştükten sonra “mangal yakmayalım, et yiyemeyen  insanlar var, çocukların canları çeker” şeklindeki düşüncesi kulaklarımızda pelesenk oldu. O betimsiz bir duruş, fırtınadaki bir gemi, aç bir çocuğun gözyaşı kadar masum duygularla dolup taşan yüreği kocaman bir devrim neferi olarak hafızalarımıza kazındı.

Cebo hayatı dolu dolu yaşayan, mütevazi,sakin ve becerikli bir devrimciydi. Ailesiyle, yoldaşlarıyla, dostlarıyla iyi ilişkiler kuran, onlara değer verdiğini hissettiren fedakar  bir yaşamın sıra neferiydi. Babasıyla paylaşamadığı konularda annesi ve ablası imdadına koşar, ailesine söyleyemediği meselelerde en yakın dostlarının yanında soluğu alırdı. Dostluk.. Ona dost olmak yada onun birine dost olması gerçekten büyük bir şans. O dostları için en büyük fedakarlıkları yapabilen, onları mutlu edebilen, gelişen-geliştirebilen bir dost gülüşüydü. Her devrimci gibi hedefleri olan, büyük hayalleri olan, bu hayaller için kafa yoran bir mücadele azmiydi. O herkese yetebilecek kadar planlı, her görevi yerine getirecek kadar disiplinli, her yüreğe yoldaş olacak kadar insan canlısı bir yaşama sevinciydi. Her insanın aşkı yaşaması fikrini her fırsatta tartışırdı. Çünkü kendisi de mücadelesi gibi olgun ve mütevazi bir aşkın peşinde yıllarını yeni yıllara katmıştı. Sevgisini kimi zaman özgürce tereddüt etmeden söyleyebildi, kimi zaman bir elmas gibi sol göğsünün altındaki cevahirde sakladı. Ama hep yaşamında bir yerlerde aşk kavramını tartıştı. Onun için aşk sadece bir sevgiliyle yaşanan duygu değildi. Aşk onun için yaşama sevinciydi, mücadeleydi,dostlarıydı, ailesiydi,sevgilisiydi ve daha birçok şeydi. Yaşama böylesine tutkuyla sarılması garip bir durum değildi. İlk olarak devrimci duyguları onu yaşama böylesine sıkı sıkı bağladı. Sonrası ise malum.. Yaşadığı acılar,ayrılıklar,özlemler onu böylesine hayata bağladı. Çok erken girdiği hapishane duvarlarını geride bıraktıktan sonra yozlaşmaya karşı yürüttüğü mücadelede devlet destekli çeteler tarafından kurşuna dizildi. Bu duruma politik bir yanıt verdi ve hızlıca iyileşerek kaldığı yerden mücadelesine devam etti ki ayağa kalkar kalkmaz film sahnelerini andıracak bir operasyon ile yeniden tutuklama saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Bu onun için yabancısı olmadığı bir alandı. Çünkü bu onun ikinci hapishane süreciydi. Bu sefer acemiliği üzerinden atmış ve ilk defa hapishane ile tanışan  yoldaşlarına öğretmenlik yapacaktı. Ki öyle de oldu. Faşizmin kol gezdiği hapishane duvarları ardında kaldığı her gün her saat yoldaşları ile birlikte hafızasını yenilemeyi ve diri tutmayı görev bildi. O mücadele hayatının her alanında gençliğin mücadelede köprü görevi gördüğü düşüncesini savundu. Bu nedenledir ki Kürdistan’da yaşanan roboski katliamına sessiz kalamadı. Kürecik’teki savaş çığırtkanlığına karşı durmak istedi. En önemlisi kendisininde katledildiği “Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz” kampanyasının bel kemiği oldu. Bu kampanyanın hayata geçmesi en büyük özlemiydi. Belki de mensubu olduğu kürt halkı ile devrim topraklarında sıkı sıkıya ilk kez kaynaşacaktı ve bunu bir bilinç sıçraması olarak hayatına bir kez daha nakşedecekti. Suruç’ta son bulan serüven onun dönüşsüz ilk yolculuğu oldu. Yaşadığı saldırılardan kaynaklıdır ki; her fırsatta “biz zaten çok uzun yaşamayacağız, orası kesin. En iyisi dolu dolu yaşamak” derdi ve bir hayalini dile getirirdi; “bir gün en yakın dostlarım ile mutlaka uzun yol trenine binip, tren görevlisinden gizlice bir kadeh şarap içerek şiir okumak isterim.”derdi. Düşlediği hayali gerçekleştiremedi ancak uzun yaşamayız düşüncesi gerçek oldu. Bir devrimcinin ne kadar yaşadığı değil, yaşadığı süre içinde neler yaptığıdır önemli olan söylemini bir kez daha bize hatırlattı. Evet kısa yaşadı ama öylesine güzellikler, öylesine adanmışlıklar öylesine fedakarlıklar bırakarak gitti.


Bugün binlerce genç onun devrimci yaşamından etkilenerek hayatının bir yerinde Cebo’dan bahsetmekle kendisini yükümlü hissediyor. O fiziken aramızdan ayrıldığından bu yana eksikliği en derinden hissediliyor. Tanıyan- tanımayan binlerce insana rehber olmuş bir prototip olarak her zaman omuz başımızda yaşıyor. Kimisi alevli bir tartışmada, kimisi bir sohbette, kimisi eylemin ortasında ve kimisi silahı omzunda muhakkak her an ondan bahsediyor. O ayırt etmeksizin hayatına dokunduğu herkesi büyülemiş ve illa ki bir şeyler katmış bir devrim neferi. Şimdi genç yaşlı yoldaşları, dostları ondan öğrenmeye devam ediyor.

Cebo… O Paramaz’ın neverland’ında bir kahraman, Kobane’nin sokaklarında bir umut, faşizmin hapishanelerinde ansızın patlayan bir slogan ve düşmana sıkılmış bir mermi olup ezilenlerin yüreğini fethetti. Ezilenlerin kurtuluşu uğruna hayatını ortaya koyarak yaşadı ve şehit düştü. Onun bize bıraktığı parolayı çözmek isteyen herkes, devrim mücadelesinin olduğu sokaklara bakmalı, Rojava’da insanlık topraklarına yeniden umut olan devrime bakmalı,Suruç ailelerinin kanayan yarasına merhem olmalı, Ankara katliamının hesabını sormayı bir borç bilmeli, Nuriye ve Semih’in çığlığını duymalı, Veli’nin amansız direncini yüreğinde hissetmeli, hemen hergün öldürülen çocukların o son bakışını hafızalarına kazımalı. Suruç’ta katledilen her bir yoldaşı hayatın her alanında yaşatmalı.. Kısacası Cebo bu topraklardaki  gençlik hareketinin önder kadrolarından biri olarak gücümüzün yettiği nefesimizin dayandığı her an yaşamalı/yaşatılmalıdır. Bu bilinç ve kararlılık ile ancak o ve diğer ölümsüz yoldaşlarımızın anılarına bağlı kalabilir, Suruç’u ancak bu şekilde hafızalarda tutabiliriz..

Ve son olarak sevgili dost; eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar, elini bulabilirdik onların içinden. Özlemle kavgamızın Cebo’su

Suruç İçin Adalet Herkes için Adalet!
Cebrail Günebakan Ölümsüzdür!