Bir Kelebek Çağrısı – Zarife Gürsoy

Kasım ayının ilk günlerindeyiz. Bu ay, tüm dünya kadınlarına önemli bir mirası anımsatıyor. Bir mücadele ezgisi, bütün diktalara ve şiddete karşı. 25 Kasım, Trujillo Diktatörlüğüne karşı kanat çırpan kelebeklerin elden ele dolaşan özgürlük bayrağıdır.

Ne olmuştu?

Dominik Cumhuriyeti’nde 1930’da Rafael Trujillo askeri darbe gerçekleştirerek iktidarı ele geçirir. 31 yıl boyunca diktatörlükle yönetilen Dominik’te Trujillo mutlak bir egemenlik kurar. Hanedanlık biçiminde yüksek makamlara tanıdıklarını getirir, karşıt bütün seslere savaş açar. (Bu, her okuyucuya tanıdık gelecek bir tablodur.) Karşısında duran, özgürlük isteyenlere açtığı savaşta tutuklama terörü yanında birçok karşıtını öldürtür. Mirabel Kardeşler; Patria- Minerva ve Maria Teresa, diktatörlüğe karşı özgürlük isteyen üç kız kardeş. Kurdukları Clandestine Hareketi diktatörlüğün devrilmesinde önemli rol oynayacak hareketlerdendir. Mirabel Kardeşler ağır baskılara- hapis cezalarına çarptırılsa da Patria’nın cümleleri kararlılıklarını gösterir: “Çocuklarımızın bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım, gerekirse hayatımı da!” Diktatörlerin her daim hedefinde olan kadınlar Trujillo diktatörlüğü özelinde de en büyük tehdit ilan edilir. Trujillo 5 Kasım günü yaptığı bir konuşmasında ‘Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabel Kardeşler’ açıklaması yaptıktan sonra 25 Kasım 1960’ta Mirabel Kardeşlerin arabaları askerlerce durdurulup Mirabellere tecavüz edilir ve ardından katledilirler. Ölümleri bir araba kazası gibi gösterilmek istense de Anti-Trujillo direnişinin gelişiminde ve 1961’de diktatörün devrilmesinde Mirabel Kardeşler’in mirası sürükleyici olmuştur.

Neler oluyor?

Ne diktatörler 1960’larda kalan tozlu bir tarih sayfası oldu gitti ne de erkek şiddeti. Bu gerçek her gün bize kendisini hatırlatıyor. Erkek şiddetinin çetelesine bakacak olursak 2017 yılının sonunda açıklanan verilere göre 8 yılda 1915 kadın, erkek şiddetiyle katledildi. 2018’de Kasım ayına kadar 310  kadın katledildi.* Sayılar- istatistikler böyle uzayıp gidebilir, ki bunlar yalnızca kayıtlara geçenler. Fakat aslolan biz kadınlar bu erkek şiddeti çetelelerinde kimi erkeklerin bireysel eylemlerini mi görüyoruz yoksa tümden yaşamımızı sarmalayan ve sürekli beslenen bir erkek düzeni mi? Özsavunmasını kullanan kadınların ağır hapis cezaları aldığı fakat tecavüzcü-istismarcıların sürekli iyi hal indirimleriyle tahliye olduğu bir yargı ortadayken, nafaka hakkı gasp edilmeye çalışılıyorken, iktidar çocuk istismarcısı Ensar’ın savunuculuğuna soyunmuşken, Meclis Başkanı sosyal devlet olmak adına ‘yaşlı amcalarımıza eş bulamıyoruz’ diyerek kadınların maddi kazanımlarına göz dikmişken bu sorunun cevabı ortaya çıkıyor pek tabi. Bugün ekonomik krizden, Saray’ın zenginliği altında pazar fiyatlarının emekçilerin cebini yakışından bahsediyoruz. Peki kadınlar açısından iş bulabilmek, ekonomik özgürlüğünü eline alabilmek bugüne kadar nasıldı?

-‘Elif Hanım, siz çok gençsiniz. Sizi işe alsak yarın öbür gün evlenicem düğün izni dersiniz, yok hamile kalacağınız tutar. Biz sürekli birini istiyoruz, sizin başvurunuzu dahi almayalım.’ Üniversite mezunu herhangi birimizin dahi duyabileceği bir örnek.

-‘Ya kardeşim kızları niye getiriyorsun bu işe, hemen mızmızlanıyorlar’ Mağaza sayımında ekip şefi bunu söylerken kadınlar işin yarısından fazlasını bitirmiştir aslında, ama yine de istenmeyiz. Türkiye lisans- yüksek lisans eğitimi olan kadınların istihdamında oldukça geri sıralarda olan bir ülke. Üniversite mezunu kadınların %40’ı çalışmıyor. Kadınların istihdam oranı %29!** Kadınlar ucuz işgücü olarak tekstil atölyelerinde vs tercih edilirken ekonomik özgürlüklerini edinebilecekleri alanlarda özellikle tercih edilmiyor. ‘Kadınlar çalışmaya başladığı için işsizlik oranları arttı.’ diyen iktidarın getireceği sonucun bu olması şaşırtmamış olsa gerek. ”2019 planlamasında Cumhurbaşkanlığı ödeneği için ayrılan bütçe 2.8 milyar TL, Diyanet için ayrılan bütçe 10.4 milyar TL iken Kadın Bakanlığı’na ayrılan bütçe…” diye devam eden bir cümle yazmak, karşılaştırmak isterdik şu an. Fakat Türkiye’de bir Kadın Bakanlığı yok. Çünkü devletin hükmünde kadının adı yok…

Yaşamın Her Yanında Dayanışma ve Özsavunma

Tek adamın tüm saldırıları kadın dayanışmasının, birlikte mücadelenin yükselişiyle doğrudan alakalı. Dün Trujillo için en büyük tehdit Mirabel Kardeşlerdi. Bugün kurumsallaşan tek adam rejiminin en büyük tehditi kadınların mücadelesi. Diktatör bunu biliyor. Ohal ilan edip tüm karşıtlarını susturmayı- sindirmeyi planladığı anda kadınlar ‘Tecavüz yasasına hayır’ diyerek sokakta karşısına dikiliyor. Yargıyı tekeline alıp istediği kararlara imza attıracakken kadınlar mahkeme önlerinde gerçek adalet diye bağırıyor. Yani durmaksızın tek adamın ocağına incir ağacı dikiyoruz. Böyle olmaya da devam edeceği malum.  

Kadın özgürlük mücadelesini en güçlü kılan yanlardan biridir şüphesiz hiyerarşileri yok sayıp dayanışmayla bir mücadele örüşü. Yuvarlak masa toplantıları, meclis tipi örgütlenmesi kadınların kolektif bir yaşam arayışının getirisidir. Bu önümüzdeki dönemde yaşamın her yanında ‘buradayız, biraradayız’ diyerek tek adamın ve erkek düzenin tekçiliğine karşı duracağımızın da teminatı. Çünkü tekçilikten hiç mi hiç hayır görmedik. O tekçilik kendini, en çok da kadını ‘öteki’ ilan ederek var etti. Katledilen kadınların üzerine kurulu tekçilik düzenini tam da kurulduğu yerden dinamitlemek için örgütlenerek özsavunmamızı büyütmek zorundayız. Özsavunma; kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız bütün saldırılara karşı durabilmek, yumruğumuzu kaldırmak, kahkahamızı atmak, şortumuzu giymek, kızıl sopamızı indirmektir. Salt o erkek düzeni ya da bize şiddet uygulayan bir erkeği yere devirmek değil; yerine başka bir yaşamı koyabilmektir. Özsavunmanın vazgeçilmez yol arkadaşı dayanışmadır elbette. Dayanışma birarada atılan kahkahalar, kaldırılan kızıl sopalar ve beraber aranan cevaplardır. Bizim gücümüzdür. Yani senin gücündür. Kadın kazanımlarının çetelesine bakalım mesela. MeToo demek senin hikayenle benim hikayem nasıl da benzer demekti. Ve MeToo kampanyasıyla uğradıkları tacizleri anlatan kadınlar sayesinde 201 tanınmış erkek teşhir edildi, işten ayrılmak zorunda kaldılar. Yarısından fazlasının yerine işe kadınlar alındı. Sıla hem kadınlara borcum diyerek hem de kadın dayanışmasından aldığı güçle uğradığı şiddeti anlatabildi. Biz bu yüzden Kadınlar Birlikte Güçlü diyerek adım attık Kasım’a. 25 Kasım’da da şiddete karşı isyanımızı birlikte haykıracağız. Mirabellerin kanat çırpışı Trujillo’nun sonunu getirdi. Tüm diktatörler, şu eril tahakkümler hep yıkılacak; yeni bir yaşam kadınların dünyayı altını üstüne getirerek kurulacak. Bunu biliyoruz. Bugünümüzde direniş, yarınımızda devrim var; onu da görüyoruz. Tek bilmediğimiz sen 25 Kasım’da kanat çırpmaya gelecek misin?

*anitsayac.com

**https://www.dogrulukpayi.com/bulten/2018-de-kadin-istatistikleri