IMF’siz IMF Programları – Zarife Gürsoy

Hazine bekçisi Damat Berat Albayrak tarafından 20 Eylül’de Yeni Ekonomi Programı açıklandı. Programın önemli ayaklarından birini “tasarruf ve gelir arttırımı amacıyla” kurulduğu iddia edilen Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi oluşturuyor. Günlerdir süregelen tartışmayı ateşleyen ise söz konusu ofisin danışmanlığı için Amerikan merkezli küresel danışmanlık şirketi McKinsey ile anlaşılması oldu. Erdoğan’ın tabiri ile 10 Ağustos’tan bu yana ABD, Türkiye’ye bir “ekonomik savaş” açmıştı. Döviz kurlarındaki artışa “Bunlar ülkemize karşı açılan ekonomik savaşın kurşunlarıdır, gülleleridir, füzeleridir. Biz elbette bunlara bunlara karşılık vermek için gerekli tedbirleri aldık, alıyoruz. Ama asıl olan bu silahları ateşleyen elleri kırmaktır.” diyerek halklarımıza “emperyalizme karşı durma”, dolarları bozdurma çağrısı yapmıştı. Büyük bir vatani görevi omuzlayan Ayşe Teyzemiz, Ahmet Amcamız yastık altı dolarlarını bozdurmuşken; garson Emre topladığı 1 dolarlık bahşişleri bozdurmuşken birden McKinsey danışmanlığına şaşırdı pek tabi (Emre muhtemelen ilk şokunu 1 dolar bozdurduğu için hakkında açılan FETÖ soruşturması ile yaşamıştır ya, neyse…). Meydanlarda “yerli ve milli” haykırışlarında bulunanlar Ayşe Teyzenin yastık altı daha soğumamışken gidio McKinsey’e sarılabiliyor. Hatta “Ne IMF’si, ne Duyun-ü Umumisi, altı üstü danışmanlık” diyerek yüzsüzce açıklamalar yapabiliyor. Gelen eleştirilere karşı Damat Albayrak 4 Ekim’de “Ortadaki spekülatif söylemler cehaletten değilse ihanettendir.” demişken birden Erdoğan’dan bir açıklama geldi. Bahçeli dahi “yerli ve milli” McKinsey savunuculuğuna soyunmuşken, AKP’nin tüm kalemşörleri bu anlaşmayı savunurken Erdoğan “Biz bize yeteriz.” diyerek McKinsey anlaşmasını tek taraflı iptal ettiğini duyurdu. Albayrak, şimdi kayınpederini cahil kategorisine mi koyar, hain listesine mi ekler bilemeyiz. Fakat iktidar kanadında herkese karşı yerli-milli yegane savunucusu Erdoğan da o yüzden mi yaptı bu hamleyi? Ülke Amerika mali sermayesinin denetimine girmekten kurtuldu mu? Ya da bu karşı karşıya gelişler neye denk düşüyor; bir oturup tartmalı, düşünmeli.

McKinsey’e Giden Yol

Türkiye 2017’de her ne kadar ekonomide %7.4’lük bir büyüme yakalasa da bu büyüme, üretimden ziyade tüketime dayalı harcamaların getirdiği bir büyümeydi. Büyüme rakamlarının açıklanmasının ardından kimi analistler “Teşviklerle elde edilen bu büyümenin faturasının yüksek cari işlemler açığı, TL’de kırılganlık ve yüksek enflasyon olarak” Türkiye’nin karşısına çıkacağına vurgu yapmıştı. Yani Ağustos’ta yaşanan döviz krizi aylar öncesinden görülüyordu. Tıpkı 2019’da büyümenin giderek azalacağının şimdiden görülmesi gibi. Bunu gören iktidar YEP’le “Büyümeyi küçülterek dengeli götüreceğiz.” diyerek sanki kontrol altında büyümeyi azaltıyormuş havası yaratmak istiyor. Niyetlerinden ve isteklerinden bağımsız uygulamalarının sonucu olarak ekonomi çöküyor. Haziran 2018’de açıklanan rakamlara göre Türkiye’nin dış borcu 453 milyar dolardı. Siyasi krizlerle dolardaki bir kuruşluk artışın dahi her birimizin omuzlarına yüklediği faturayı basit bir matematik işlemi ile bulabiliriz. Tablo buyken iktidar, yabancı yatırımcıya güven verecek adımlar atmak zorunda. Küresel anlamda borçların tahsilinde 19-20. yüzyıllarda Duyun-ü Umumiler, fiilen işgaller söz konusuyken, dün IMF güvence iken bugün de IMF gündemindeki ‘danışmanlık’ adı altındaki denetim ve borç tahsil şirketleri devreye giriyor. Ki IMF ile yeni bir anlaşma Saray için en çok kullandığı “Biz IMF ile borçları sıfırladık, borç verir olduk.” argümanını boşa düşürmek ve tonla tükürüğünü yalamak anlamına gelecekti. Bu yüzden McKinsey gibi 60’dan fazla ülkede hizmet veren, küresel bir şirket altında IMF’ye biat bildirmeyi tercih etti. Yatırımcılar McKinsey’in sözünü esas alacağı için Türkiye, McKinsey’in her sözünü emir telakki edecekti. Yani 16 bakanlığıyla Türkiye A.Ş. McKinsey’in yönetimine adım atmıştı. Gelişen muhalefet, ipliklerinin pazara çıkışıyla Erdoğan “Ben bu oyuna gelmem.” dedi. Demesine dedi, fakat kendi varlığı sermayeye göbekten bağlı Saray’ın bundan sonrasında isim değişikliği ya da gizli bir biçimde bu tipte bir anlaşma kurmayacağı garantilenmiyor. Sonuçta 2018’in ilk 8 ayında danışmanlık ücretleri için 70 Milyar TL’nin üzerinde bir bütçe harcandı. Kendi varlığını sürdürebilmek için de yabancı yatırımcıya, alacaklılara güven vermek zorunda.

Türkiye’nin Krizleri

Saray, kendisine “Artık yeter, TAMAM” diyen milyonları demokrasiyi yok ederek, yönetimi tek elde toplayarak susturmaya çalışsa da her adımı ekonomide de daha da krize götürüyor. Sıkça başka ülkelere karşı “Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmayacağını biliyoruz.” diyen Erdoğan demokrasi olmadan ekonominin nereye gideceğinin de oldukça farkında. Yalnızca bir ekonomik kriz değil toplumsal-politik-ekonomik krizler içerisinde olduğu için her hamlesi kendi sonuna doğru koşusunda hızlanmak anlamına geliyor. Öncelikle ekonomi penceresinden bakıp en klasik ifadelerle giriş yapacak olursak; çok küçük bir en zengin kesimin giderek zenginleştiği, yoksulların giderek yoksullaştığı ve ona katmanların giderek silikleştiği bir ekonomi. Orta ölçekli şirketlerin arka arkaya konkordato ilan ediyo oluşu da bu tablonun bir başka göstergesi.

Şirketlerin Harakirisi

Konkordato; borçlarını, vadesi geldiği halde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan bir şirketin iflasını geçici olarak ertelemesi veya küçük bir ihtimalle kurtarma operasyonuna girişmesi demektir. Kanunda borca batık şirketler için iflas erteleme ve konkordato olarak iki yöntem varken OHAL’de çıkarılan bir KHK ile iflas erteleme yasaklandı. Böylelikle iflas ertelemeye göre uygulaması daha zor ve iflas riski daha yüksek olan, “şirketlerin harakirisi” olarak adlandırılan konkordato yıllar sonra yeniden gündeme geldi. Bu yöntemde şirket; borçlarında indirime gidilmesi; borçların vadeye yayılması veya her ikisini birden talep ederek mahkemeye başvuruyor. Başvuru için aranan kriter borçlarını ödeyemez/ödeyemeyecek durumda olması, borca batıklık. Başvurusu kabul edilen şirketin bütün uzatmaları da hesaba katınca iki yıldan az bir sürede borçlarını ödemesi gerekiyor. Diğer seçeneği iflas. Ki başvurusu kabul edilmeyen şirketler hakkında yani kurtulma umudu hiç yoksa direkt iflas kararı veriliyor. 2016 Eylül’ünde konkordato başvurusunda bulunann şirket sayısı 15 iken, şu anda 3 bini aşkın şirketin başvurusu kabul edildi. Bu başvuruları gerçekleştiren isimler oldukça tanıdık. Örneğin Keskinoğlu Tavukçuluk; ayakkabıda Hotiç, Yeşil Kundura, inşaatta İnnalar İnşaat… Liste böyle uzuyor. Bu artışın sebebi belli. Piyasada nakit, sıcak para sorunu öncelikli. Ki bu tablonun bizlere izdüşümü 4 liradan 8 liraya yükselen salçalar; doğalgaza, elektiriğe durmaksızın gelen zamlarla kabaran faturalar; tadı unutulan sebzeler, meyveler… Tabi bunlarla yaşamın her anında boğuştuğumuz için çok açmaya gerek yok galiba.

Hal Böyleyken…

Bütün bu tablo içerisinde, 457 milyar doları aşmış bir borç söz konusuyken McKinsey anlaşması tek taraflı iptal edilse de alacaklılar Saray’dan bir garanti bekleyecektir. YEP’te işlendiği biçimiyle iktidar bu krizin altından emekçilere dönük vergi artırmasıyla, özellikle gençliğin ucuz işgücü olarak sömürüsüyle çıkmayı planlasada özellikle gençlik penceresinden YEP’i bir sonraki yazımızda açacağız. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi tüm yetkilerin tek adamda toplandığı; toplumsal-ekonomik-politik her yönüyle krizin yaşandığı bu rejimde ne IMF’yle ne McKinsey’le ne de IMF’nin bir başka türeviyle bu krizlerin içinden çıkılamaz. Şimdilik sözü Erdoğan’ın bir cümlesini anımsatarak sona getirelim; “Her kriz beraberinde birçok fırsatı da getirir.” İçinden geçtiğimiz bu kriz hali de bizlere birlikte üreterek, birlikte direnerek yaratılacak yeni bir ülkenin, dünyanın fırsatlarını sunuyor. Yeter ki onların sahte yaldızlı güçlerine değil; kendimizin, ürettiklerimizin gücüyle yeni bir dünya kurmaya inanalım.

Kaynakça:

  1. Mustafa Durmuş; McKinsey, 2yeni rejim2 ve ekonomik kriz; sendika.org
  2. Mustafa Peköz; Çözülen Türkiye; Albayrak’ın McKinsey Kapitülasyonları; sendika.org
  3. Yüzde 7,4 büyüyen Türkiye Ekonomisini 2018’de ne bekliyor?; tr.sputniknews.com
  4. Yeni Ekonomi Programı