Öğrenci Hareketi Mücadelenin Neresinde – Aze Deniz Akşar

Tarihin bazı süreçlerinde öğrenci hareketi, gençlik hareketi ile aynı anlama gelirken, kimi dönemlerde gençlik hareketinin bir parçasını ifade etmektedir. Fakat değişmez gerçeklik, tarihin farklı anlarında gençliğin ezilenlerin önüne geçtiği ve buz kırıcı bir rol oynadığıdır.

Gençlik hareketi, toplumsal hareketlerin dönem dönem yol açanı, dönem dönem en dinamik kesimi olmuştur. Gençlik birçok farklı toplumsal sınıftan olmasına rağmen toplumun en dinamik yapısıdır ve ayrı bir nitelik taşımaktır. Geçmişte ezenler ve ezilenler cephesi arasında sallanan, kendine bir saf bulamayan gençlik, gün geçtikçe ezilenler cephesine itilmektedir. Yani toplumun en dinamik yapısı olan gençlik, ezilenler cephesinde yerini alarak mücadelesinde genişliyor!

Türkiye’ye bakacak olursak, 68 Hareketi hemen önümüzde duruyor. Gençlik hareketi, özelinde de öğrenci hareketi toplumsal mücadelenin içerisinde bir dinamik olarak kalmakla yetinmeyerek, bizzat bir kurucu özne haline geldi. Bağrından devrimci örgütleri çıkardı. Öğrenci hareketi, 68 İsyanı ile Akademik-Demokratik mücadele sınırlarının çok ötesinde bir boyut kazandı. Türkiye ve sömürgesi Kürdistan’da yaşanan faşist-askeri darbeler ve kıyımlar ile kitle hareketlerinin ezildiği dönemlerin ardından pek çok kesimin kabuğuna çekildiği bir dönemde öğrenci hareketinin kıpırdayışı, 12 Mart ve 80 Darbesi sonrası tüm kitle hareketlerinin ezildiği ve politik öznelerin askeri zorla dağıtıldığı sert koşulların ardından, 86 yılındaki hareketlenmeler, gençlik hareketinden, öğrenci hareketlerinden, gerçekleşiyordu.

Öğrenci hareketleri Akademik-Demokratik bir hat üzerinde ilerliyor. Rejimin tüm antidemokratik, baskıcı, sömürgeci politikalarının üniversitelere yansıması olan, yemekhane ve kantin fiyatlarındaki zamlar, niteliksiz anti-bilimsel eğitim, sosyal bölümlerin içinin boşaltılıp, teknik bölümlere verilen ağırlık ve bu bölümlerin sermayeye hizmet edecek biçimde piyasalaştırılması gibi durumlarda Öğrenci Hareketi, üniversitelerinde, kampüslerinde, baskıcı rejimin üniversitelerdeki politikaları sonucu oluşan öznel sorunlara karşı bir araya gelerek dayanışmayı örerek üniversiteler de direniş hareketleri başlattı.

Son Dönemde Üniversitelerde Neler Oldu ?

Son dönemde, üniversitelere bakarsak, öğrencilerin seçtiği rektörlerin yerine atanan Kayyum Rektörler, rant alanına çevrilmeye çalışılan, binaları tahrip edilen, ağaçları kesilen, işletmeleri özelleştirilen bir ortam ile karşı karşıyayız. Sözde Akademisyenlerden Saraya kadar siyasal islamcı rejimin öğrencilerin yaşamlarına yönelik yasakları ve ötekileştirici söylemleri, tüm sosyal alanlarının siyasal islamın ideolojik anlatısına dönüştürülerek bürokratlardan sözde aydınlara kadar siyasal islam savunucularının katıldığı etkinliklerle üniversiteler Sarayın yoğun bir ideolojik saldırı gerçekleştirdiği yerler halini aldı. Saray rejiminin üniversitelere yönelik saldırısına karşı elbette öğrenci hareketi sessiz kalamazdı!

Kampüslerdeki talan saldırılarına, fakültelerin taşınmasına ,getirilen yasaklara karşı direnişler filiz verdi. Örneklendirmeye başlarken ilk olarak üniversitelerde ‘Devrimin Kalesi’ diyebileceğimiz ODTÜ’den başlamak gerek. ODTÜ’de ormanların kesilerek bulvar yapılması, devrim yürüyüşünün ve bahar şenliğinin engellenmeye çalışılması, mezuniyet pankartlarının susturulmaya çalışılması, ve son olarak ta Kavaklık’ta KYK yurdu yapılmak istenmesi gibi saldırılara karşı kitlesel eylemlikler gerçekleşti. Son dönemde siyasal islamcı rejimin kentlere bırakmak istediği simgelerinden biri olan Millet Bahçeleri Ege Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’ne yapılmak istenmesine ve Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yetersiz bir ofis binasına taşınmak istenmesine karşı sergilenen direnişler güncel birer örnek olarak önümüzde duruyor.

Öğrencilerin Değil Saray’ın Rektörü: Kayyum Rektör!

Kayyum Rektör ile öğrencilerin demokratik bir şekilde seçtiği rektörler yerine atanan rektörler üniversitelerin yönetimine geçti. Böylelikle YÖK doğrudan Saray rejimine bağlanarak, üniversitelerin yönetimi ise doğrudan Saray’ın eline Tek Adam’a geçmiş oldu.

Buna karşı üniversite öğrencileri kayyum rektörlere yönelik hareketler başlattılar.

İstanbul Üniversitesi’nde Raşit Tükel’in ezici çoğunlukla seçilmesine karşın, Saray ,Mahmut Ak’ı rektörlüğe atamıştı. Bu süreç kitlesel eylemler ve forumlar ile karşılanmıştı. Boğaziçi’de Mehmet Özkan’ın Saray rejimince atanan ilk rektör oluşu OHAL sürecinde dahi üniversitelerdeki kitlesel eylemlilikleri önleyememişti.

ODTÜ rektörü Verşan Kök’ün tarihsel bir atıfla ‘Verşan Kök ODTÜ’ye Rektör Olamaz’ sloganıyla hedefleşmesi ve Kavaklık direnişi ile simgeleşen ‘Kökler Direnişe Çağırıyor’ sloganı öğrenci hareketinin Saray Rejimi ,Kayyum Rektör ve baskılara karşı ilerici tutumunu ve direnişini ortaya koyuyor.

İstanbul Üniversitesi’nde Neler Oluyor?

Geçtiğimiz günlerde, rektörlük eliyle açıklanan kararda 02.01.2020 Perşembe tarihi itibariyle kahvaltı öğününün tamamen kaldırıldığı, indirimli ücret (3,5 tl)  üzerinden 3 öğün olan yemekhane hakkımızın tek öğüne indirildiği, ikinci öğünün 18,5 tl olduğu açıklandı.

Bizler biliyoruz ki verilen bu karar ‘Üniversiteleri Şirket, Öğrencileri ise Müşteri’ olarak gören anlayışın kararıdır.

Üniversitelerin özelleştirmeler ile ranta açan , siyasal islamcı ideolojik propagandaların gerçekleştirildiği onlarca etkinliğe bütçe ayıran, ancak öğrencilerin inşaat çalışmaları sırasında yaralanmasına sebep olan, güvenlik önemli almaya bütçe ayırmayan, ilk yardım sağlık ekibine bütçe ayırmayıp arkadaşlarımızın hayatını kaybetmesine sebep olan üniversite yönetimi şimdi de 6 bakanlıktan fazla aldığı bütçesi o kadar yetersiz  gelmiş ki(!) bizzat öğrencilerin lokmasından kısarak ‘Ucuz Yemek Yeme’ hakkını elinden alıyor .

Yapılan tüm bu ihmaller ve öğrenciye karşı uygulamalar bizzat Saray’ın atadığı Kayyum Rektör Mahmut Ak’ın sorumluluğundadır.

‘Ucuz Yemek’ hakkımızı elimizden alan anlayış, ihmalkallikleri ile canımızı bir hiç yerine koyan, fakülteleri inşaat alanına çeviren, bizleri borç batağına sürükleyen anlayışın ta kendisidir! Bizler İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak yemekhane hakkımızı savunmak için, Ucuz Yemek hakkımızı geri almak için bir mücadele başlattık. Karar açıklandıktan sonra, ertesi gün, Beyazıt Ana Kapı önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Sonraki gün içinde bir forum almayı ve toplu bir şekilde rektörlüğe dilekçe vermeyi planladık. Forumumuzun gerçekleştirilmesine dahi tahammül edemeyen üniversite yönetimi ÖGB’yi başımıza dikti ve forumumuza balta vurmak, toplanmamıza engel olmak  amacıyla fakülteler arası geçiş yasağı koydu. Bunun üzerine ortak bir karar alıp hızlıca organize olarak forumumuzu İletişim Fakültesi’nde gerçekleştirdik. Forumda yemekhane için ne yapacağımızı konuştuk ve dayanışma sandviçleri dağıttık. Forum sonrasında hep birlikte Beyazıt Ana Kapı önüne giderek dilekçelerimizi vermek istedik. Yönetim, kapıları kilitleyerek ve kapı önüne güvenlikleri dizerek kendi öğrencisini içeri almadı. Karşılarında soğuk ve yağışlı havaya rağmen yağmur altında bir saat boyunca bekleyen yemekhane hakkını geri almaya kararlı bir öğrenci kitlesi duruyordu. Bir saat boyunca süren bekleyişimiz, uzlaşmak için muhattap arayışımız hiçbir sonuç vermedi.

Bunun üzerine yasal hakkımız olan dilekçe hakkımız engellendiği için Beyazıt’ta ‘Dilekçe Hakkımız Engellenemez!’ sloganları yükseldi. Anayasa’nın 76. maddesince verilen yasal hakkımızı, dilekçe hakkımızı kullanmamıza engel olan, kendi öğrencisine kapıları kapatan yönetime karşı birkaç arkadaşımız siz  kapıları açmazsanız biz gireriz diyerek demir kapılardan tırmanarak içeri atlamaya başladı. Bunun üzerine coplarıyla, kalkanlarıyla polis tarafından sert bir saldırıyla karşılaştık. Evet, öğrencisi olduğumu, 4 sene boyunca ter dökerek kazandığımız okulumuza girmek ve yemekhane hakkımız için en temel yasal hakkımız olan dilekçe hakkımızı kullanmak istediğimiz için Saray’ın polisleri tarafından coplandık!

İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak biliyoruz ki bize saldıran polisler de, bizleri kapıdan içeri almayan, kapıları kirleten ÖGB’de, lokmamızdan kısan rektörde bizzat Saray rejiminin kuklası olmuştur! Onların mayasında sömürü vardır, şiddet vardır, zulüm vardır! Beyazıt ‘ın Bir Geleneği Var!

Bu geleneğe yaslanarak yarattığımız direniş ruhu ile Ceo Mahmut geri adım atmak zorunda kaldı ve yemekhanedeki öğün ve fiyat düzenlemesini eski hale geldi. Demir kapılardan kendi okulların içine girmeye çalışan öğrenciler, okulun gerçek sahibi olan gençler bu irade ile  kazanmış oldu. Direniş, gençliğin ruhunda var…