Bu Kavga Gençliğin Kavgası, Bu Kavga Özgürlük Kavgasıdır! – Deniz Yılmaz

Devrimci gençlik hareketini oluşturan öznelerin, hareketin yürütücüsü olan militanların ve gençlik hareketinin yakın dönemini izleyen herkesin, geride bırakılan dönem hakkında değerlendirmeleri şu ya da bu düzeyde aynı belirlemelere işaret ediyor. “Gençlik hareketinin eylemi ve örgütlenmesi faşist politik islamcı diktatörlüğe karşı biriken toplumsal çelişkilerin ulaştığı seviyeye göre geri bir noktadadır. Samimi ya da utangaç bir ifadelendirmeyle de olsa gençlik hareketinin bütün bileşenleri tarafından dile getirilen bu nesnellik, aynı zamanda gençliğin devrimci eyleminin yükseleceği zemine de işaret etmektedir.

Bilmek gerekir ki devrimci gençlik hareketinin, olması gereken mücadele seviyesini yakalayamamış olduğunu tespit etmek sorunun çözümü için yeterli değildir. Bu tespiti yapan her öznenin, soruna politik-iradi bir yanıt üretmesi zorunludur. Aksi genellemeci ve ortalamacılık olur, bu ise gençlik hareketine “lafazanlıktan” daha fazlasını getirmez.

İlk olarak söylemek gerekir ki, geride bırakılan dönemde gençlik hareketinin politik refleksleri ve gündem belirleme kapasitesi istenilen düzeyi yakalayamamış bir bakıma politik gelişmelerin arkasından sürüklenilen artçı bir pozisyonda takılı kalmıştır.  Gençlik hareketinin temel karakteri olan öncü irade ve militan hareket tarzında ise gözle görülür bir tavsama söz konusudur. Öyle ki  faşist politik islamcı diktatörlüğün sokağı zor yoluyla teslim alma saldırıları karşısında sokakta kalan ve fiili meşru mücadele cephesini zorlayan örnekler önceki mücadele dönemlerine göre gözle görülür biçimde sınırlanmıştır.

Tüm bunların yanı sıra gençlik hareketinin en önemli eksikliği birleşik mücadele cephesinde kendisini göstermiştir.  Eylemi, kitleselliği ve militanlığıyla gençlik hareketinin can suyunu oluşturan birleşik mücadelenin düzeyi, yaratılan deneyim ve tecrübelerle uygunluk içerisinde değildir.  Somut durumun tam da birleşik mücadele cephesinden derinleşmeyi gerektirdiği bu tarihsel kesitte, daha güçlü bir politik olgunluk ve yaratıcılık sergilenmesi zorunluluktu. Yaşananlar göstermiştir ki, Sosyalist Gençlik’in öncü bir misyonu üstlenmediği her koşulda, birleşik mücadelenin imkan ve olanaklarını doğru tarzda değerlendirebilecek devrimci irade açığa çıkmamaktadır.

Dövüşenler de var bu havalarda!

Tüm bu gerçekliklerle birlikte bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. Faşist diktatörlükle yürütülen kavganın derinliği ve genişliği, gençlik hareketinin karşısına çıkan nesnel zorlukları bir yere kadar anlaşılır kılmaktadır. Gençlik hareketi militanlarının görmesi gereken faşist saldırganlığın ve yetmezliklerin düzeyi kadar devrimci eylemin her koşulda sürdürülmesi kararlılığıdır.

Bu yüzden nesnelliğin doğru analizine girişeceksek bu aynı zamanda imkanların açığa çıkartılmasını zorunlu kılar. Bunun içinse  diktatörlük karşısında , devrimci gençlik örgütlerinin bugünkü eylem ve mücadelesine vurgu yapmak aynı ölçüde  gereklidir. Bu iradeyi anlamlandırmak faşist diktatörlüğün saldırılarını ve stratejik yönelimini berrak bir şekilde kavramakla mümkündür.

Öyle ki politik islamcı diktatörlük,  devrimci öncülerin örgütsel omurgalarını dağıtarak öncüyü hareketsiz bırakmayı, onu eylemsizliğe sürüklemeyi, niteliğini zayıflatmayı en genel tanımlama ile de tasfiye etmeyi stratejik bir hedef  olarak önüne koymuştur. Devrimci gençlik hareketinin öncülerine özel ve belirgin olarak ise Sosyalist Gençlik’e yönelik faşist saldırganlık, verili stratejik amacın parçası olarak değerlendirilmelidir.

İşte Devrimci gençlik hareketi ve onun öncü örgütlerinden Sosyalist Gençlik böylesi stratejik kuşatma altında örgütsel yaşamını ve politik eylemselliğini sürdürüyor. Tüm yetmezliğine rağmen geriye çekilmeden gençlik hareketini daha ileri bir hatta mevzilendirmek için çabalıyor.

Her politik öznenin, devrimci teori ve tarihsel deneyimlerden öğrenmesi gereken şudur. “Daha yüksek bir nitelik kazanan mücadele, içerisinden çıktığı koşulları ve örgütlülükleri dağıtarak gelişecektir.” Lenin bu sözü, devrimci öncünün yetmezlikler karşısında paniğe kapılmaksızın kendisini yeni düzeye uyarlaması için söylemiştir.  Bu yüzdendir ki böylesi tarihsel çarpışmalardan geçen gençlik hareketinin bir süre için yetmezlikler ve eksiklikler yaşaması olağandır.  Önemli olan  “muhtemel  dağınıklık durumlarının”  kalıcılaşmaması ve iradi bir çabayla alt edilmesidir.

Gençlik hareketi, daha ileri ve militan çıkışların örgütleyicisi olmayı başarabilecekse bu ancak böylesi zor dönemlerde eksikliği ve yetmezliği göze alarak devrimci gençlik mücadelesini sürdürenlerin ve faşist diktatörlük karşısında dövüşerek ilerleyenlerin iradesi ile olacaktır.

Mücadelenin siyasal ekseni : Diktatörlüğe Karşı Özgürlük   

Devrimci gençlik örgütleri, gençlik kitleleri ile devrimin araçları arasındaki boşluğa doğar ve varlık hakkını bu boşluğu doldurarak kazanır.  Politika bu boşluğu kapatan, gençlik kitleleri ile gençlik örgütü birbirine bağlayan volan kayışlarıdır. Gençlik hareketinin bugünkü ihtiyacı bahsi geçilen boşluğu dolduracak  politikaları oluşturmaktır.

Bu anlamda toplumsal mücadelenin siyasal ekseni ya da daha bilinen ifadelendirme ile mücadelenin “temel halkası” gün gibi ortada duruyor.  Bu halka faşist politik islamcı diktatörlüğe karşı politik özgürlüklerin kazanılması mücadelesidir. Gençliğin öncüsü, gençlik kitlelerinde biriken politik islamcı diktatörlük karşıtı çelişkileri ve devrimci potansiyeli realize etmekle yükümlüdür. Tüm çalışmalara yön verecek olan politik karargah bu zeminde kurulmalıdır.

Bu aynı zamanda faşist diktatörlükle cepheden karşı karşıya gelişleri koşulladığı gibi mevcut zorunluluğun farkında olan reformcu gençlik örgütlerini de “akademik-demokratik” mücadelenin dar ve bir bakıma “güvenli” alanlarına hapsetmektedir.

Elbette ki buradan “akademik-demokratik” mücadelenin üzerinden atlanılabilinir önemsiz bir  mücadele başlığı olduğu sonucu çıkartılmamalıdır. Aksine kitleler ve gençliğin öncüsü arasında bulunan nesnel boşluğun kapatılmasında belirleyici rolü vardır. Gençlik kitlelerinin ilk mücadele deneyimlerinin elde edildiği akademik-demokratik mücadele, öncünün örgütlenme ve tabana yayılmasında da oldukça belirleyicidir. Bu yüzdendir ki gençlik hareketinin hiç bir öznesi akademik-demokratik mücadeleye ilgisiz kalmamalı onu politik mücadelenin manivelası haline getirmenin yollarını aramalıdır.

İçinde bulunduğumuz anın tartışması ise bambaşkadır. Söz konusu edilen akademik-demokratik mücadelenin gerekliliği değil faşist politik islamcı saldırganlık karşısında hangi mevzinin arkasında dövüşüleceğidir.

Açıktır ki gençlik kitlelerinde biriken devrimci enerjiyi realize etmek, politik mücadelenin merkezine politik islamcı saray cuntasına karşı direnişi koymakla mümkündür ve böyle olması da doğaldır. Çünkü gençlik kitlelerinde  devrimci çelişkilerin birikimine yol açan politik islamcı diktatörlük ve onun özgürlük düşmanı faşist politikalarıdır. Öyleyse iltihap tam da biriktiği yerden boşaltılacaktır. Kitlelerin istek ve özlemi saray cuntası karşısında kararlıca dövüşenlerin yanında saf tutmak yönündedir. Gençlik hareketinin devrimci özneleri bu talebi karşılayabildiği oranda öncüleşiyor ve ileri fırlıyor. Tüm bunlar gençlik hareketinin konumlanması gereken politik güzergahı belirgin biçimde gösteriyor.

Temel halkayı faşist politik islamcı diktatörlüğe karşı mücadele olarak tayin etmek ise yalnızca başlangıç vuruşudur. Esas olan saray faşizmine karşı direniş eksenini somutlaştırmak, güncel politikalarla buluşturmak ve gençlik kitlelerini bu doğrultuda harekete geçirmektir.

Bu bakımdan politik islamcı diktatörlük karşısında konumlanan, şu ya da bu düzeyde demokratik tutum sahibi olan farklı eğilimlere sahip gençlik kitleleri, gençlik hareketinin ilgi oldağında olmak zorundadır. Gençlik hareketi politik argümanlarını bu kitleyi kapsayacak ve harekete geçirebilecek biçimde yeniden düzenlemelidir.

Demokratik hak ve özgürlükleri savunmak, adalet mücadelesini derinleştirmek ve toplumsal adalet arayışlarının etkin bir öznesi olarak konumlanabilmek, söz, eylem ve örgütlenme hakkının sürdürücüsü olmak, üniversiteler başta olmak üzere toplumsal yaşam üzerindeki politik islamcı kuşatmaya direnmek, faşist diktatörlüğün tepeden tırnağa kuşatan yolsuzluk ve hırsızlığa karşı  tutum almak, kadınların saray cuntası ve erkek egemenliği karşısında gelişen mücadele taleplerini militanca sürdürebilmek, Son KHK ile 15 Temmuz’dan bu yana  paramiliter kuvvetlerine yasal kılıf yaratan Diktatörlüğe ve onu kontra güçlerine karşı anti-faşist direnişi örgütlemek, geliştirmek en temel hareket noktalarıdır. Temel görüş açısı, tüm bu hareket noktalarından yola çıkarak faşist diktatörlüğü kuşatmaktır.

Dikkat edilmesi gereken ise tüm bu mücadele başlıklarının bütünlüklü ve kapsamlı bir mücadele programı ile birleştirebilmektir. Aksi her durumda kendiliğindencilik baş gösterecek ve gelişmelerin arkasından sürüklenmek kaçınılmaz olacaktır. Lenin mücadele programı olmayanların, toplumsal hareketin patlama ya da çözülme anlarında hareketsiz kalacağını söylüyor. Gençlik hareketinin deneyimleri de, bütünlüklü bir programın yürütücüsü olunduğunda politik gelişmelere daha hızlı ve kuvvetli müdahale edildiğini kanıtlıyor.

Yükselen Diktatörlük Karşıtı Mücadelenin En Ön Saflarına  

Faşist politik islamcı diktatörlük karşıtı hareketler olabildiğine hızlı yaygınlaşıyor, toplumsallaşıyor ve farklı talepler altında gelişebiliyor. Sosyalist Gençlik, diktatörlük karşıtı mücadelenin etkin bir örgütleyicisi olduğu kadar, kendi dışında ya da kendiliğinden gelişen hareketlerle de öncü tarzda ilişkilenmek zorundadır. Gençlik hareketi 1974-1980 arası devrimci yükseliş döneminin öncüsü olabilmeyi her nerede yürütülüyor olursa olsun anti-faşist direnişlerin başına geçerek mümkün kılmıştır. Bugünün gençlik hareketi militanları, o günün temel sloganını bugüne uyarlamalı ve kendisine “Gençlik, Yükselen Diktatörlük Karşıtı Mücadelenin En Ön Safına” diyebilmelidir. ( Gençlik hareketinin henüz belirgin olarak ayrışmadığı ve mücadeleyi ağırlıklı olarak birleşik mevzilerden sürdürdüğü o tarihsel kesitte belirlenen slogan “Gençlik Yükselen Anti-Faşist Eylemlerin En Ön Safına!” olmuştur.)

Bu anlamda son bir vurgu yapmak yerindedir. Gençlik hareketi önünde duran öncüllük misyonunu üzerine alacaksa bu  üniversitenin sınırlarını aşan bir hareket tarzıyla mümkün olacaktır.  Bu görüş açısı üniversitelerin politik islamcı diktatörlüğe terk edilmesi anlamına gelmez. Aksine üniversitenin kuşatıcı atmosferinde boğulmaya çalışılan gençlik hareketinin yayılması ve genişlemesine olanak sağlar. Devrimci gençlik örgütleri, üniversitelerden sokağa taşan bir hareketin  diyalektik bütünlüğünü inşa etme göreviyle karşı karşıyadır     

Devrimci Bir Taktik Olarak Aktif Savunma ve Anti-Faşist Mücadele

İçinden geçtiğimiz bu evrede faşist diktatörlüğün  karşısında devrimci-demokratik mevzileri savunmak, politik özgürlüklerin kullanımına yönelen saldırganlığı cepheden yanıtlamak ve faşist politik islamcı diktatörlüğün  kurumsallaşmasını önleyebilmek belirleyicidir. Ne var ki yalnızca savunma pozisyonunda durmak “aktif savunma” taktiğinin hareket biçimi değildir.  Öncü, savunmacılığın kendisi için son tahlilde yenilgi olacağının farkındadır.

Aktif savunma, fırsat ve olanaklar dahilinde faşist diktatörlüğe karşı vuruşlar gerçekleştirmeyi öne çıkartır. Karşı hegemonyayı dağıtan ve devrimci öncüyü hareketsiz  bırakmayı hedefleyen bütün tedbirleri etkisizleştiren bir eylem tarzını kendisinde inşa eder. Kitle hareketinde gerilla tarzı ile somutlaştırılan bu hareket biçimi “beklenmedik ve önlemez” çıkışlar gerçekleştirerek devrimci demokratik kitlelere moral aşılar. Barışçıl ya da şiddete dayanan, kitlesel ya da öncü gruplara ilerleyen bütün hareket özellikleri bu tarza içkindir. Şimşek eylemleri, özgür ajitasyon propoganda alışmaları, öz savunma örgütlenmeleri bu tarzın başlıca dayanaklarıdır. İhtiyaç ise  bu hattan derinleşmek, kitle hareketinde gerilla tarzına kitlesel nitelikler kazandırmak, yaygınlaştırmak ve bu taktiği birleşik mücadelenin gündemine dönüştürmektir.

Anti-faşist mücadele kapsamında bir diğer yakıcı ihtiyaç ise faşist politik islamcı diktatörlüğün, devrimci demokratik mücadeleyi teslim almak amacıyla örgütlediği sivil faşist saldırganlık karşısında öz savunmanın örgütlenmesidir. Faşist diktatörlük kendisine yönelik darbe girişiminden bu yana iç savaş örgütlenmesinde yeni bir düzey yakalamıştır. Öyle ki artık burjuva yasallığı  politik islamcı diktatörlüğe için dardır  ve yaygın biçimde iç savaşa uygun örgütlülükler yaratmaktadır. Dünün en naif liberal kalemşörleri dahi bu gerçeği vurgulamak zorunda kalıyor.   

Gençlik hareketi, henüz bu durumla örtüşen bir hazırlık içerisinde olmadığı gibi reformcu gençlik örgütleri derinleşmekte olan sivil faşist saldırganlığa iradi olarak gözlerini kapatmaktadır. Bugün nüvelerini yaşadığımız ve şimdilik yalnızca üniversitelerde karşılaşılan sivil faşist saldırganlık ve ona karşı gerçekleştirilen direniş çok kısa bir zaman dilimi içerisinde yaygınlaşma eğilimindedir. Devrimci gençlik hareketi başta kendisine yönelen ve daha fazla yönelecek olan sivil faşist saldırganlığa karşı zaman kaybetmeksizin öz savunmasını örgütlemelidir. Gençlik mücadelesinin tarihinden hatırlanmalıdır ki, devrimci gençlik bu görevi başarabildiği ölçüde güçlenebilecek ve kitleselleşecektir.

Son olarak belirtmek gerekir ki,  yukarıda bahsedilen anti-faşist mücadelenin ikili görevi her öznenin yerine getirmesi gereken devrimci bir sorumluluk olduğu kadar birleşik mücadeleyle bağı içerisinde de ele alınmalıdır. Anti-faşist mücadele, birleşik mücadeleyle buluştuğu ölçüde gerçek ruhunu yakalayacak, nitelik ve nicelik olarak güçlenerek yeni bir seviye kazanacaktır.

 Zaferin Parolası : Birleşik Mücadele

Gençlik hareketinin faşist politik islamcı diktatörlüğe karşı yürüttüğü savaşımda politik ittifaklar ve birleşik cephe siyaseti, mücadelenin sonucunun kazanımla tayin edilmesinde belirleyicidir. Bu yüzdendir ki anti-faşist mücadele ve birleşik cephe siyaseti, çoğu zaman geçirgenlik gösteren ve birlikte anılan kavramlar olmuştur.

Devrimci mücadelelerin tarihi de, faşist saldırganlık karşısında başvurulan en temel mücadele yönteminin “birleşik cephe” siyaseti olduğunu gösteriyor. Stratejik nitelikleri de içerisinde barındıran bu politika, düşmanları azaltmayı hedeflerken ittifak kuvvetleri de çoğaltma görüş açısıyla hareket eder. Bu politikada temel amaç faşizmin karşısında duran toplumsal kesimler ve sınıfları (egemen sınıflar dışında) anti-faşist politik eksende birleştirebilmektir. Bu siyaset aynı zamanda devrim  stratejilerinin de dolaysız bir parçasıdır.

Devrimci gençlik hareketi bakımından da, birleşik mücadelenin gerekliliği tartışma götürmeyecek kadar ortada duruyor. Bu anlamda gençlik hareketi üzerinden atlanılmayacak bir deneyime sahiptir ve bu deneyim devrimci eylem  zemininde yaratılmıştır.  Esas olan bu zeminde derinleşebilmektir.

Gençlik hareketinin birleşik mücadele siyaseti ikili bir taktik anlayışın üzerine inşa edilecektir.

İlk olarak gençlik hareketini oluşturan öznelerin ve bu özneler içerisindeki devrimci kuvvetlerin “devrimci eylem birlikteliğini” oluşturabilmek başlıca görev olarak öne çıkmaktadır. Bu başarılması gereken öncelikli taktik hamledir. Daha   öncede ifade ettiğimiz ve daha önemlisi ise yakın dönemde deneyimlediğimiz gibi bu birliktelikler tek tek kuvvetlerin aritmetik toplamını aşan, birleşik kuvvetlerin politik ve örgütsel etkisini çoğaltan ittifaklardır. Faşist diktatörlük karşısında direngen ve tutarlı bir direniş eğilimi içerisinde bulunan gençlik kitleleri için birleşik mücadele platformları etkili direniş merkezlerine dönüşebilmektedir.

İkinci olarak ise faşist politik islamcı diktatörlük karşıtı en geniş kitleyi birleştirebilmek hedeflenmelidir. Elbette ki bu birlikteliğin inşası, ilk göreve göre daha zorludur. Ya da tersi ifadeyle devrimci gençlik hareketinin birlikteliği yaratılmadan daha geniş çaplı ittifakların yaratılması zorlaşacaktır.  Gençlik hareketinin görevi bu göreve uygun politikalar geliştirmek ve diktatörlük karşıtı farklı kesimlerle demokratik temelde eylem birliktelikleri yaratmaktır.

Unutulmamalıdır ki birleşik gençlik mücadelesi için kavga vermek aynı zamanda emekçi solun, anti-faşist partilerin ve devrimci örgütlerin de birleşik mücadelesi için kavga vermektir. Elde edilen her başarı ise daha büyük ittifakların ve birlikteliklerin ilham kaynağı olacaktır.

Zorlu Görevler Güçlü Örgütlerle Başarılacaktır !

Son olarak belirtmek gerekir ki faşist politik islamcı diktatörlüğe karşı mücadele etmenin ve zaferi kazanmanın yegane yolu günün ihtiyaçlarına uygun politik çizgiden ilerlemektir. Ancak bu çizgiyi hayata geçirmek yalnızca güçlü örgütlülüklerle mümkündür. Yazının en başında da belirttiğimiz gibi, faşist diktatörlük tam da bu yüzden devrimci öncülere yönelik tasfiyeci bir saldırganlık içerisinde bulunuyor.

Lenin, gericilik döneminin saldırılarına meydan okurken “embriyo halinde hatta daha küçük kalsa da örgütümüzü savunacağız” demiştir ve bunu dediği günlerde tüm Rusya’da faaliyet göstermek için yalnızca altı yerel komite mevcuttur.  Ancak Lenin’in sözünü dönem parolası kabul eden komünistler ısrarlı bir çabanın sürdürücüsü olarak örgütlerini toplamış, politika yapmaya devam etmiş ve devrim günlerinde kitlelerle buluşacak örgütlerini korumayı başarmıştır.

Tüm tasfiyeci saldırılar karşısında örgüte tutunmak temel görevdir. Faşist diktatörlüğe inat daha çok örgüt kurmak, dağılan örgütleri hızla toparlamak, yeni ve genç kadrolara sırtını dayamak ve tüm bu yoğun mücadele atmosferinin ortasında nitelik yükseltme seferberliğine katılmak, izlenecek yegane yoldur.

Büyük ve zorlu görevler, büyük ve zorlu dönemlerden çelikleşerek çıkan genç komünistlerin iradesiyle başarılacaktır.