Gençlik Siyasetinde Yeni İddialar Yeni Cepheler – Cevahir İnan

“Birlik”, “birleşik mücadele”, “birleşik cephe” gibi kavramlar politik mücadelelerin ihtiyaçları sonrası ortaya çıkmış çeşitli tarihsel deneyimleri ifade eder. Politika yapan tüm özneler güncel veya dönemsel amaçlarına giden yolda başkaca öznelerle eylem, güç ve cephe ittifakları yaparak daha büyük iddiaları gerçekleştirmenin yolunu ararlar fakat birleşik mücadele tek biçimiyle örgütlerin ittifak gerçekleştirmesi değildir. Kısacası birleşik mücadele mücadelenin farklı anlarında sonuca ulaşmak için taktik ya da stratejik olarak politik öznelerin ya da farklı sınıf veya kesimlerin belli çelişkiler etrafında yan yana gelme eylemidir. “Eylem” nitelemesiyle ise diplomasi masasında kalmış nice başarısız birliğin tecrübesiyle, birliğin pratik bir politika olduğunu vurgulanır. Her birleşik mücadele deneyiminin iki yönü vardır. Devrimci özneler bakımından karşı devrimci saldırı dalgasını püskürtmek kadar, düşmanı geriletme yeni zaferler kazanmanın imkanlarını doğurabilir. Yani politik hareket olarak savunma ve saldırıyı içinde barındırır. Bir diğer biçimiyle nesnel koşulların yarattığı politik çelişkilerin düğümünün çözülmesi için gidiş yoludur. Biçim olarak sayısız biçimlerde gerçekleşebilir. Bir politik gündem etrafında eylem birliğinden, birleşik cephesel örgütsel formlar kurmaya değin sayısız biçim alabilir. Tarih başarılı başarısız nice girişim, eylem ortaklığı, ortak kampanya, birleşik örgütler veya cepheler ile doludur. Devrimci hareketin bütün tarihi içinde gençlik hareketinin yarattığı deneyimler, toplam devrimci-demokratik hareketin deneyimlerinin önemli bir parçasıdır. Sosyalist gençliğin bugünkü özü de 1994’te gerçekleşen birlik devriminin “komünistlerin birliğini” esas alan mayasından beslenir.

Bugünkü devrimci öznelerin tarihlerine bakarsak köklerinin 60 sonrası gelişen gençlik hareketi ve onun birleşik hareketine dayandığını görürüz. Bu deneyimlere kısaca göz atmak bugünün güncel politik ihtiyaçlarına aradığımız yanıtların temeli olacaktır. TİP 68 yılına kadar farklı sol eğilimlerin daha doğrusu arayışların çatısıydı. FKF’nin kuruluşuyla ise bu arayışın gençlik ayağı örgütlendi. TİP’in düzen içi sınırları hızla militanlaşan gençliği ve FKF’yi TİP’ten koparmıştır. Üniversite işgalleri ile paralel toprak işgalleri, işçi eylemleri Dev-Genç’e giden süreci örmüştür. Dev-Genç homojen değildir. İçinden daha sonra çıkan nice devrimci gençlik örgütünü içinde barındıran birleşik gençlik örgütüdür; dolayısıyla kitle hareketinin yükselmesinin sonucu öne sıçrayan gençliğin birleşik cephe örgütlenmesi olan Dev-Genç, büyür ve güçlü bir mevziye dönüşür. Öncü devrimci kadroların militan duruşları, Dev-Genç’i kitle denizleriyle buluşturur, 71 Atılımı’nı hazırlar. Zindanları yıkan özgürleşme pratiğinden Kızıldere’ye uzanan yol, devrimci yoldaşlık siper yoldaşlığı kültürünü ortaya çıkarır. Bu gençlik hareketinin kanlarıyla yazdığı ortak tarihidir.

Karşı devrimci darbenin sonuçları Dev-Genç’i dağıtırken onun mirasıyla grupçu tarzda ilişkileniş, Dev-Genç mirasının asıl muhtevası olan birleşik karakterine darbe vurur. Bu darbe 80 yenilgisini ve uzun yıllara yayılacak rekabetçi dar grupçu yaklaşımların zeminini hazırlar. 87’de ise Öğrenci Dernekleri deneyimi bu uzun yıllara yayılan yaklaşıma bir süreliğine ara verir. Siyasi atmosferde yaprak kımıldamazken 90’larda devrimci mücadelenin yükselmesinin sıçrama tahtası, gençliğin birleşik mücadelesidir. Devrimci-demokratik ilk kıpırdanış, farklı gençlik örgütlerinin Öğrenci Dernekleri adı altında birleşik mücadelesiyle oldu. Gençliğin öncü mücadelesi ile on binler faşist diktatörlüğe karşı bir kez daha buluştu. Yine 2000’li yılların ortasında Gençlik Sendikası deneyimi en geniş gençlik kitlelerinin ekonomik-demokratik mücadele örgütü olarak ortaya çıktı. Genç-Sen, çeşitli gençlik gruplarını bir çatı altında birleştirdi. Öyle ki bileşeni olan hiçbir gençlik örgütünün olmadığı kentlerde dahi filizlendi. Her iki deneyim de benzer hazin sonlar yaşar. Birleşik karakterlerini zayıflatıcı biçimde örgütlerin tekelleşme çabaları ve yalnızca örgütlerin ittifakı gibi dar yaklaşımlar her iki deneyimi de Dev-Genç’in içinden çıkardığı 71 Atılımı gibi yeni bir çıtaya taşıyamadan dağıtsa da önemli politik kazanımlar elde ederler, gençlik kitleleriyle buluşurlar.

 

Gençliğin Hareketinin Son Yıllardaki En Önemli Birleşik Deneyimi; Suruç

Gençlik hareketinin parçası veya öznesi olduğu 2010 yılında başlayan harç protestoları, ODTÜ eylemleri, gençlik isyanı diyebileceğimiz Gezi Ayaklanması, devrimin savunulması bakımından gençliğin özel rolü nedeniyle Rojava Devrimi, 7 Haziran zaferi gibi politik süreçler faşist diktatörlüğü temellerinden sarsmıştı. Saray merkezli darbe ve yeni rejimin inşa hamlesi, tam da bu yükselen kitle hareketine karşı gençlik üzerinden başladı. Suruç Katliamı politik islamcı çeteler eliyle gerçekleştirildi. Rejimin gençlik ile Rojava Devrimi’nin buluşmasının önüne bu katliamla geçmesi bir yanını oluştururken esas olarak çöktürme adı verdiği karşı-devrimci terörünü de böyle başlattı.

Gençlik hareketi, Suruç katliamına karşı birleşerek ilk anda hesap soran sokak eylemlerinden 5 yıla yayılacak adalet mücadelesine değin omuz omuza bir yanıt verdi. Her sene Suruç, 1 aylık çalışma ile sokakta adım adım örgütlenen ve yıldönümünde zirvesini gerçekleştiren adalet kampanyası olarak örüldü. En sert siyasi iklimlerde dahi 20 Temmuz, kitle hareketinin faşist şeflik rejiminin karşısına dikildiği güne dönüştü. Her yıl bir önceki yılın üzerine çıktı. Bu yaratılan hesap sorma hareketi, 5 yıllık birleşik hattın politik başarısıydı. Suruç, aynı zamanda “Gençlik Örgütleri” adıyla farklı takvimsel günlerde ve aktüel gündemlerde eylem ortaklıklarını yarattı. Yeni bir gençlik kuşağı için ideolojik olarak ortak mücadele kültürünü mayalarken, politik olarak uzun süredir hareketsiz gençlik siyasetine hareket aşısı yaptı.

 

Faşist Şeflik Rejimine Karşı Gençlik

Karşı-devrimci saldırı dalgası, son yıllara yayılan ve neredeyse uzunca bir dönemi kapsayan biçimde sürüyor. Suruç’ta gençliğe dönük katliamla başlayan süreç; gençlik siyasetlerini gözaltı ve tutuklama cenderesine sokarak, en ufak bir fikir özgürlüğü kıpırtısını bastırarak, kampüsleri karakollara çevirerek, mahallelerde yaşam alanlarını zırhlı araçların tekerleri ile ezerek sürdü. Liseler yüksek güvenlikli hapishanelere dönüştü. Nihayetinde gençliğin mekanları ortadan kaldırıldı ve gençlik nefessiz bırakıldı.

AKP-MHP koalisyonunda somutlanan geçmişin kontrgerilla kliklerinin uzlaşmasına dayanan Saray merkezli rejim, hız kesmeksizin saldırıyor. Saray rejiminin dış politikası ikilidir; ana eksenini bölgesel ölçekte her türlü Kürt kazanımını boğmak olarak kurguluyor. Bu karşı-devrimci hattın en stratejik hedefi ise Rojava’yı işgal ve demografik yapıyı değiştirerek devrimi boğmak. Bir diğer yanıyla da Kürt kazanımlarını geriletme hattı ile iç içe şekilde NATO ve Rusya-Çin eksenleri arasında denge kurarak bölgesel yayılmacılık fırsatlarını kollanıyor. Faşist şeflik rejiminin yavaş da olsa toplumsal desteği eriyor, sindirme ve bastırma politikasının karşısında darbe koşullarına rağmen ayakta kalan Kürt hareketini ve devrimci-demokratik hareketi buluyor. Bir yandan da COVİD koşullarında işçiler için ölüm dalgasına dönüşen aralıksız üretime rağmen değersizleşen para birimi ile daha da ağırlaşan ekonomik krizle boğuşuyor. Bu mali ve siyasi krizlerle boğuşan ve ayakta kalmaya çalışan faşist koalisyonun hedefinin merkezinde HDP ve onun çevresindeki sosyalist, devrimci ve demokrat tüm özneler duruyor. Gençlik hareketi ise bu tabloda zaman zaman patlamalar yaşasa da (ODTÜ eylemleri, İÜ yemekhane zammı vb.) kitle hareketi bakımından uzunca bir süredir sessizliği yaşıyor ve özneleri ise eylem birliğine dayanan biçimlerle ilerliyor. Bu eylem birliğinin en belirgin hareketi, Suruç için adalet mücadelesinde görülüyor. Hatta Suruç çalışmalarında ve 20 Temmuz yıldönümlerinde kuşanılan militan duruşu, mütevazi fakat kitle hareketi bakımından moral değeri taşıyan bir “saldırı anı” olarak tariflemek gerekiyor.

Her geçen gün ağırlaşmaya devam eden saldırı dalgasını durdurma hatta geriletme ise güncel politik ihtiyaç olarak tam ortada duruyor. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında emekçi sol öznelerin politik gündemler karşısında sonuç alıcı olmayan ve protestoculuğun ötesine geçmeyen sınırları var. Bugünün güncel ihtiyacı ise faşist şeflik rejiminin karşısına politik öznelerin yan yana gelişi ile farklı toplumsal kesimlerin-sınıfların ittifakına dayanan birleşik bir cephe çıkarmaktır. Bu ihtiyaç sorunsalının ortasında ise rejimle mücadelede belli düzeye ulaşmış Kürt Özgürlük Hareketi ile nasıl yan yan yana gelineceği duruyor. Hem Türkiye hem Kürdistan bakımından kitle hareketinin patlamalar dışındaki hareketsizlik hali, öncü güçlerin ve kitlenin kararlı bölüklerinin yana yana gelmesini öncelikli görev olarak somutluyor. Gençlik hareketi bakımından ise dönemsel olarak yaşanan patlama halindeki kitlesel protestolara yanıt olamama halini ve gelişen gençlik gündemlerine protestoyu geçemeyen tarzı aşmanın yollarını bulmak gerekiyor. Şüphesiz gençlik hareketi, devrimci-demokratik diğer kesimlerin ve siyasi öznelerin aksine birleşik mücadeleyi tartışır olmanın ötesine geçmiş ve eylem birliğinde somutlanan bir hat açığa çıkarmıştır.

Eylem birlikteliği ile açığa çıkan militan ve birleşik direniş çizgisini; gençlik kitlelerini rejimin karşısına çıkaracak biçimlere dönüştürecek güncel politikalar, birleşik formlar ya da örgütler olarak formüle edecek daha nitelikli bir yan yana gelişe ihtiyaç var. Tartışmanın esası en geniş kuvvetle sağlanan eylem birlikteliğinin dağıtılması değil, ihtiyaca göre dönüşmesi ya da başkaca birleşik cephelerle bir arada yürütülmesidir. Başkaca bir cephesel yan yana geliş karşısında bu geniş eylem birlikteliğinden vazgeçiş olmamalıdır. Nihayetinde yaşamın diyalektiği durmadan işliyor. Eylem birlikteliği yeni yollar bulup akmadığı, sıçrayamadığı yahut başkaca birleşik cepheler ile eşgüdümlü yürütülmediği koşullarda tükenecek ya da tekdüzeleşecektir.

Sosyalist gençler üzerinden gençlik hareketine yönelmeye başlayan ve tasfiyeyi amaçlayan gözaltı-tutuklama cenderesi birleşik hareketin yakıcılığının sinyallerini veriyor. Şüphesiz saldırı dalgası karşısında devrimci iradeyi oluşturacak şey, militan ve kararlı bir duruşla rejimin karşısına gençlik kitlelerini dikmektir. Bu ertelenemez görev, gün geçtikçe tasfiye ya da mücadele ikileminde daha yakıcı hale gelecek. Son sözü Mahir Çayan söylesin: ”Varsın, saldırılar üstümüzde yoğunlaşsın. Doğru devrimci çizgide gelişen hangi hareket, dünyanın neresinde serbest bırakılmıştı ki.”