Sistemi Soymak; La Casa De Papel – Ozan Aydın

“2011 yılında Avrupa Merkez Bankası, hiç yoktan 171 milyar euro yarattı. 2013’de 145 milyar yarattı. Para nereye gitti biliyor musun? Bankalara. Doğrudan en zenginlere. Kimse Avrupa Merkez Bankası hırsız dedi mi?”

 

Sezon finalinde fazladan üretilip bankalara aktarılan paralardan bahsedip doğru-yanlış, iyi-kötü, yöneten-yönetilen arasındaki keskin çizgileri bulanıklaştıran, ezber bozan bir dizi; LA CASA DE PAPEL.

 

Dizide bir soygun planı ve bu planı uygulayacak ekip vardır. Planın sahibi Profesör kod adlı dahi ve şahsına münhasır, İspanya Kraliyet Darphane Müzesini soymak üzere, her biri farklı konularda yetenekli, sekiz suçlu ile bir ekip kurar. Planın klasik bir soygundan farkı, içeri girip paraları alıp kaçmaktan ibaret olmamasıdır. Ekip, darphane çalışanlarını ve ziyaretçileri rehin alıp, günlerce binada kalarak kendi paralarını basacaktır. Rehineler polisin operasyon yapmasına engel olurken, soyguncuların elindeki en büyük koz; okul gezisiyle darphane müzesine gelecek olan, İngiliz Büyükelçisinin kızı olur. Profesör ekip üyelerini, plan için gerekli olan sahte para basımından, yazılımcısına kadar çeşitli yeteneklerdeki bireylerden belirler.

Seçilen tüm üyelerin farklı bir hikayesi vardır. Hemen hemen hepsi illegal bir şekilde hayatlarına devam eden, illegal yollarla hayatlarını sürdüren bireylerdir. Şehir isimlerinin de bu yaşamlara uygun seçildiği düşünülebilir.

Ekip toplandıktan sonra beş ay boyunca soygun üzerine çalışılır. Tüm detaylar dikkatlice gözden geçirilir. Bu süre boyunca kırsaldaki eski bir evde kalan ekip üyeleri, birbirlerinin gerçek kimliği hakkında hiçbir şey öğrenmez. Kendi isimleri yerine, birbirlerine şehir isimleriyle hitap ederler. Profesör’ün en katı kuralı ise; kişisel ilişkinin kesinlikle yasak olmasıdır.

 

Dali maskeleri ve kırmızı tulumları ile darphaneye girmeyi başaran ekip, para dolu çantalarla kaçmaya çalışır. Olay yerine gelen polisler ateş açınca çatışma çıkar. Soyguncular kapana kısılıp binaya girerler ve sivilleri rehin alırlar. Ancak bu tamamen bir aldatmacadır. Güvenlik güçleri soyguncuların kapana kısılan soyguncularla rehinelerin hayatı için için pazarlık yaparken, ekibin numarasız takip edilemeyen paraları basabilecek vakti olacaktır.

 

Ünlü ressam Salvador Dali’nin, aykırı kişiliği, ahlaki normlara olan tepkisinin maskeleştiği, bir düzen eleştirisi olan dizide tulumlarının renginin kırmızı seçilmesi de tesadüf değildir. La Casa de Papel, gerçekten de hem ekonomik düzeni ve kapitalizmin yarattığı ahlaki sorunları, “neyin? kime göre? ne şekilde?” iyi veya kötü olduğunu sorularıyla irdeler.

Para basan üretim aracı “halkın” eline geçer. Darphanenin ele geçirilmesinden itibaren, soyguncuların plana adapte oluşları, hazırlık süreçleri ve birbirleriyle olan ilişkileri son bölüme kadar flashbacklerle anlatılır. Profesörün her detayı düşünerek, en kötü olasılıklara karşı hazırladığı alternatif çözümleri belli noktalarda devreye girer. Ekip, bir taraftan rehinelerle tansiyonu dengede tutmaya çalışırken diğer taraftan ara vermeksizin para basımı yapar. Bu sırada profesör, teknolojinin yardımıyla müzedeki kameralardan her an onları izler ve ekip adına irtibata geçtiği güvenlik görevlileriyle pazarlığı sürdürür.

Zekice attığı adımlarla medyayı yönlendirmeyi çok iyi başaran profesör, durumu zor araçları ile kontrol altına almayı amaçlayan devlet otoritesini köşeye kıstırır. Sadece silahın değil silahın yanında bir çok aracın bir orkestra gibi kullanıldığında ortaya çıkan essiz bir konsere benzetilir soygun.

 

Profesör’ün bir idealin etrafında şekillenen hayatı flashbacklerde yine Tokyo’nun anlatımıyla ortaya konulur. Soygundan önceki son akşamda, tek dostu olan Berlin’le konuşmasında kim olduklarını ve aslında soygun planının, ceplerine para koyup hayatlarını lüks içinde geçirmekten ibaret olmadığı seyirciye açıklanır. Direnişin kendisi, İtalya’da partizanlarla birlikte faşistlere karşı savaşmış olan dedesinden ona miras kalan gelenekle, Bella Ciao eşliğinde yükselir.