Yoksulluk Kıskacında Genç Kadınlar – Merve Havalı

1970 yılının bir yaz gününde Fransız kadınlar, ABD’deki genel kadın grevine destek olmak ve Kadın Kurtuluş Hareketi’nin kuruluşunu ilan etmek için Paris’te bulunan Zafer Takı’nın altındaki “Meçhul Asker Anıtı”na bir çelenk bıraktılar. Bu anıt, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda ölen ve naaşları bulunamayan askerlere adanmıştı. Kadınların bıraktıkları çelenkte ve ellerindeki pankartta ise şu slogan yazılıydı: “Meçhul askerden daha meçhul birisi var: karısı”.
Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı tüm toplumsal sistemler yoksulluk üretirler. Bu yoksulluk işçi sınıfını bir bütün olarak etkilese de toplumun kadınlar, gençler, göçmenler, ezilen ulus ve inançlar gibi kesimleri yapısal eşitsizlikler dolayımıyla çarpan etkisine maruz kalırlar. Bu metnin kapsamında biz, kadın yoksulluğunun, özellikle de genç kadın yoksulluğunun özgül yönlerine odaklanacağız.

Kadın yoksulluğu, erkek egemen kapitalist sistemin cinsiyetçi toplumsal iş bölümünün bir çıktısıdır. Bu sebeple kriz dönemlerinde ağırlaşsa da yalnızca kriz dönemlerinde görülmez, aksine, sistemin kendisini yeniden üretmesine imkan tanıyan yapısal koşullardan biridir.
Kapitalizmde kadın emeğinin sömürüsü ikili bir yapıdadır: Yeniden üretimde ev içi görünmez emek ve üretim sürecinde ücretli emek. Görünmeyen ve karşılıksız ev iç emek ile erkek işçinin kendini sürdürmesinin, çocuk ve yaşlı bakımlarının sorumluluğu kadınlara yüklenmiştir. Eve hapsedilen kadın, ücretli emeğe sistemin ihtiyaç duyduğu zaman ve ölçülerde katılabilir. Tarihsel olarak kadınların ücretli işgücüne kitlesel katılımı Paylaşım Savaşları sırasında yaşanan işgücü kıtlığının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalist üretim tarzı, üretimin devamlı genişlemesi, en geniş toplumsal kesimlerin üretim faaliyetinin içine çekilmesi ve milyonların mülksüzleştirilmesi eğilimindedir. Kadın cinsi ve çocuklar da toplumsal üretimin içine kapitalizmin yasaları gereği ile ucuz ve esnek işgücünün temel kaynağı olarak çekilmiştir. Emperyalist Küreselleşme evresinde ise kadın emeği; dünyasal çapta toplumsal üretimin vazgeçilemez bir parçası olmuştur. Erkek egemen sistem içinde kadın cins tarihsel anlamda evsel köle olarak konumlandırılsa da kapitalist üretim tarzının toplumsal karakteri gereği evden de çıkmak, ücretli köle olarak emeğini pazara sunmak zorundadır.

Ev içi ücretsiz emek ve ücretli “esnek” yani güvencesiz emek, kadın yoksulluğunun özgül ikili kıskacını oluşturur. Ev içi emek mesaisi sebebiyle genellikle yarı zamanlı ve güvencesiz işlerde istihdam edilen ve dolayısıyla sigorta, emeklilik vb. sosyal haklardan yararlanamayan kadınlar, kendilerini sürdürebilecek bir kazanç elde edemezler. Bu sebeple aile gibi erkek egemen yapılardan kendilerini özgürleştiremezler ve kısır döngü sürer: Ev içi ücretsiz emek güvencesiz istihdama, güvencesiz istihdam ise ev içi ücretsiz emeğe mahkum eder.

İçinde bulunduğumuz emperyalist küreselleşme döneminde yoksulluk, tüm kadınlar için eskisinden daha da yakıcı bir durum haline geldi. Küresel kapitalizmin 2008 yılından beri süren “Uzun Buhran”ının Covid-19 pandemisi ile kesişerek yarattığı krizden en ağır etkilenenler kadınlar oldu. Pandeminin getirdiği yeniden üretim kriziyle bakım yükü kadınların omuzlarına yıkıldı, kadınların istihdamı ve güvenceli işlerde çalışma oranı düştü. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ise faşist şeflik rejiminin kadın düşmanı politikaları ve iktisadi kriz ile birleşen bu manzara kadın yoksulluğunun derinleşmesine sebep oldu. DİSK’in 2021 Kadın İşgücünün Durumu Raporu’na göre Covid-19 etkisiyle iş kaybı ve geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 43, kayıt dışı çalışma oranı yüzde 42’dir.

Genç kadınların yoksulluğu, kadın yoksulluğuna sebep olan yapısal koşullardan etkilenmekle birlikte, bazı özgül yanlar da taşır. Faşist şefliğin neoliberal politikaları ile son hızda piyasalaştırılan ve politik islamcı, cinsiyetçi eğitim sistemi ve çıktıları, liseli ve üniversiteli genç kadınlar için yoksulluğun önemli bir sebebidir.

Gençlik mücadelesinin son dönemde yükselen taleplerinden de gördüğümüz üzere, barınma sorunu öğrenci gençlik için yakıcı hale gelmiş durumda. Artan öğrenci nüfusuna karşın yeterli sayıda yurt sağlanmaması, var olan yurtların ise kalitesiz ve yüksek ücrette olması, artan kira fiyatları barınma sorununu bir barınma krizine çevirdi. Eğitimleri sırasında kalacak bir yer bulamayan genç kadınlar için aile baskısından görece uzaklaşıp kendi hayatını kurmanın ilk adımını simgeleyen üniversite yaşamı imkansız duruma geldi. Devlet yurtlarına yerleşebilen kadınlar ise buralarda yalnızca yüksek ücretler, kalabalık, fiziken yetersiz alanlar ve kalitesiz yemeklerle değil, aynı zamanda faşist şeflik rejiminin ideolojik endoktrinasyonu ile karşı karşıya kalmaktalar. Öte yandan, yüksek kiralar ve yetersiz devlet yurtları, pek çok genç kadını iktidarın adeta kozaları olan siyasal islamcı cemaat ve tarikat yurtlarına mahkum etmiştir. Enes Kara arkadaşımızın anlattığı gibi, bu yurtların aslında baskı, şiddet, yaşam tarzına müdahale ve faşist şeflik rejiminin gençliği siyasal islamcı faşist ideoloji temelinde şekillendirme hamlesinin araçları olduğunu biliyoruz. Barınma sorununa ek olarak, sağlıklı beslenme ve ulaşım haklarına erişim sorunu da yakıcı hale gelmiştir. Öğrenciler okul ve yurt yemekhanelerinde içinden böcek çıkan yemeklere mahkum edilirken, ulaşım zamları burs zamlarını neredeyse ikiye katlamıştır. Paralı eğitim sorunu, en yakıcı olarak genç kadınlar cephesinden hissedilmekte, eğitime erişim genç kadınlar bakımından giderek imkansızlaşmaktadır.

Krizin ve yoksullaşmanın genç kadınlar için en çok hissedildiği alanlardan biri de hijyen ürünlerine erişimdir. Rejimin, ekonomik sonuçlarını son dönemde iyice hissettiğimiz krizi sebebiyle zamlanan ve dahası erkek egemen kapitalist sistemin lüks tüketim olarak değerlendirip özel olarak vergilendirdiği hijyenik ped ve tampon gibi ürünlere erişim kadınlar için oldukça zor hale geldi. Öyle ki, KYK bursu alan bir kadın öğrenci her ay bursunun yaklaşık yüzde 10’unu, asgari ücret alan bir kadın işçi maaşının yaklaşık yüzde birini menstüel hijyen ürünlerine ayırmak zorunda. Ek olarak, doğum kontrol yöntemlerine de yansıyan zamlar sebebiyle özellikle genç kadınlar zaten ulaşmakta zorluk yaşadıkları bu ürünlere ulaşamaz hale gelmiş, bedenleri üzerindeki kontrolleri zayıflamıştır. Bu durumu erkek egemen ideolojinin ve siyasal İslam’ın kadınları annelik – aile ideolojisine zincirleme ve ev içi emek kıskacına alma çabasının bir yansıması olarak değerlendirebiliriz.

Liseli kadınlar için de ekonomik krizin ağır sonuçları olmakta. Aile ekonomisinin krize girmesi ile eğitim hakkından yoksun bırakılıyor, eve kapatılıyor, yahut çocuk işgücü olarak emeğini satmak zorunda kalıyorlar.

Kadın yoksulluğu, ücretli emek sürecine katılan genç işçi ya da işsiz kadınları da derinden etkilemekte. DİSK-AR’ın 2020 verilerine göre 2020 yılında geniş tanımlı genç kadın işsizlik oranı %46,9, yani, her iki genç kadından biri işsizliğe mahkum durumda. Genç işçi kadınlar, “deneyimsizlik” sebebiyle iş bulamıyor, ya da yine aynı sebeple, çoğu zaman “staj” bahanesi altında kölelik ücretlerinde çalıştırılıyorlar. Güvenceli bir gelirin ve geleceğin yokluğunda genç işçi ve işsiz kadınlar çoğu zaman uzun yıllar aileleriyle birlikte yaşamak ya da evlenmek zorunda kalırken bu durum onlar için daha fazla ücretsiz ev içi emek sömürüsüne, baskıya ve şiddete maruz kalmak anlamına geliyor.

Öğrenci kadınların da pek çoğu geçinebilmek için çalışıyor. Aynı anda eğitimlerini de sürdürdükleri için çoğunlukla yarı zamanlı ve günlük, herhangi bir sosyal güvenceden yoksun işlerde çalışmak zorunda kalan kadınlar, emek sömürüsünün ve yoksulluğun en yoğun haline maruz kalıyorlar.

Kapitalist sömürü düzeninde kadın yoksulluğunun bir çözümü olmayacağı, kadın yoksulluğunun çözümünün kadın devriminde olduğu aşikar. Fakat, ekonomik krizle birlikte her geçen gün derinleşen kadın yoksulluğunu kadın özgürlük mücadelesinin temel gündemi haline getirmek, acil sorunlarını gündemleştirmek, talepler oluşturmak ve mücadele hattı örmek, politik bir dayanışma ile genç kadınları yoksulluk ve yalnızlık sarmalından cins bilinciyle çıkartmak bugünden mümkün. Örneğin, lise ve üniversitelerde ped dayanışma kutuları oluşturmak, sürdüregeldiğimiz barınma mücadelesini genç kadın perspektifinden yorumlamak ve yakıcı sorunlarımızı sokakta talepleştirmek ile işe başlayabiliriz. Kadın yoksulluğuna dair özellikle barınma, hijyen, beslenme, ulaşım gibi temel haklar çerçevesinde örgütlenecek mücadelemizin her bir kazanımı, cins bilincini, dolayısıyla kadın özgürleşmesini yükseltecek duvarın bir tuğlası olacaktır. Genç kadınları talepleri için mücadeleye çağırmak ve genç kadın kitlelerinin mücadelesini örme görevini; genç kadınları sorunlarının kaynağı olan erkek egemenlikli kapitalizme, kadın düşmanı faşist şeflik rejimine karşı saflaştırmak, genç kadın hareketini erkek egemen devlete karşı devrimci bir kuvvet olarak örgütleme temel görevimiz ile bağ içinde görmeliyiz.