Suriyeli Mülteciler ve Seks İşçiliği – Cansu Yumuşak

 

Suriye’de çeşitli baskı rejimleri karşısında susturulmaya çalışılan muhalefetin önce barışçıl gösterilerle, ardından devlet güçleri tarafından maruz kaldıkları yoğun şiddet ve toplu katliamlar ile birlikte adım adım sürüklendiği iç savaşı bütün dünya seyretti. 2011 yılında patlak veren bu savaş sırasında 500.000’den fazla sivil can kaybı yaşandı ve milyonlarca insan bilinmez bir geleceğe doğru göç etmek zorunda kaldı. İçişleri Bakanlığı’nın Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 2018 verilerine göre, şu an, Türkiye’de geçici koruma kapsamında en az 3.466.263 Suriye vatandaşı bulunmaktadır. Bunların 228.918’i geçici barınma merkezlerinde ikamet ederken, geri kalan 3.237.354 kişi bu merkezlerin dışında yaşamaktadır. Halk arasında mülteci kampları olarak da bilinene geçici koruma merkezleri dışında yaşayan göçmenler için, herhangi bir yaşam standardından bahsetmek imkansızdır. Buna gerek göç politikasındaki yetersizlikler gerekse mültecilerin ülke genelindeki eşitsiz dağılımı sebep olmaktadır.

Uzunca bir süredir adını söylemenin bile bir bedelinin bulunduğu demokratik ya da barışçıl koşullar dahi, ne kadınlar ne LGBTİ’ler ne de çocuklar için tam ve eşit bir güvenlik ve yaşam standardı sağlayamamaktadır. Buradan hareket ederek, savaş koşullarının kadınlar, çocuklar ve LGBTİ’ler için ne kadar zorlayıcı olduğuna ya da göçmenlik/geçici koruma statüsü gibi güvencesiz koşulların ne büyük riskler taşıdığına dair bir sonuca varmak oldukça mümkündür.

Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin 2017 yılında yayınlamış olduğu Türkiye’de “Geçici Koruma” Altında Suriyeliler ve Seks İşçiliği başlıklı rapor, bu konuda ulaşılabilecek en detaylı ve kapsamlı çalışma olarak ele alınabilir. Bu yazı içerisindeki bilgilerin birçoğuna da bu rapor kaynaklık etmektedir. Rapor dahilindeki ilgileri kısaca gözden geçirmek gerekirse, Türkiye’ye gelen Suriyeli kadın ve LGBTİ’lerin gerek esnek çalışma saatlerinin olması gerek yüksek yetkinlik kriterlerinin aranmaması gerekse diğer iş kollarına oranla daha yüksek bir kazanç kapısı oluşturması sebebiyle yarı zamanlı, tam zamanlı ya da ihtiyaç halinde seks işçiliği yaptıkları bilinmektedir. Bu durumun, kesinlikle, sömürü altında, çok düşük ücretlerle ve zorla seks endüstrisinde çalıştırılmak suretiyle insan ticareti denen suç unsurunun mağduru olmalarından farklı olduğu bilgisi akıllarda tutulmalıdır.  Aynı şekilde, bu kez insanlık suçu kapsamına giren çocuk işçilerin bu endüstriye zorlanması da maalesef bir gerçeklik olsa da hiçbir şekilde seks işçiliği kapsamına girmemekte, dolayısıyla bu alanlarındaki suç teşkil eden davranışlara ilişkin veriler raporda yer almamaktadır.

Raporun en önemli verileri sorun tespiti ve çözüm önerilerinin oldukça paralel bir şekilde ilerlemesidir. Sektöre, zorunluluktan dolayı kimi zaman bilgisizce atılan bazı işçiler özellikle sağlık alanında ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Bunların başında hem müşteri talebi hem de daha yüksek ücret karşılığında korunmasız cinsel ilişki gelmektedir. Aynı zamanda düzenli sağlık kontrollerinin sağlanmaması da bir başka ciddi sağlık sorunudur. Yine, Suriyeli göçmen seks işçileri halihazırda maruz kaldıkları ayrımcılığın üzerine bir de çalıştıkları alan sebebiyle Türkiyeli seks işçilerinin yaşadıklarına benzer şekilde, hatta kimi zaman daha ağır koşullarda şiddete maruz kalmaktadırlar. Bu şiddet durumundan korunmak ya da hesap sormak konusunda da ciddi çıkmazlar gözlenmiştir. Örneğin, ülkedeki adalet bürokrasisinin nasıl işlediği konusunda bilgi sahibi olmamak, başvuru yapması gereken mekanizmalara seks işçiliği hakkındaki toplumsal görüşler sebebiyle başvurmaktan çekinmek, cezasızlık örneklerinin görülmesi ile cesaret kaybı yaşamak zaten geçici koruma statüsünde olmanın verdiği güvensizlik duygusu, toplumsal cinsiyet kalıpları, dil sorunu ve daha birçok sebep ile gerçek bir çaresizlik ile mücadele etmektedirler.

Raporun kanımca en önemli bölümü olan öneriler kısmı ise şunlardan oluşmaktadır:

  • Öncelikle mültecilere karşı yürütülen damgalama ve ayrımcılık politikalarının derhal önlenmesi,
  • sağlık ve adalet gibi hayati kurumlara erişim ve kurumların işleyişi konusunda mültecilerin bilgilendirilmesi,
  • şiddet durumunda cezasızlık sonucunun sebep olduğu tüm olumsuzlukların ortadan kaldırılması için gerçek ceza hukukunun işletilmesi,
  • geçici koruma ve kayıt dışı statüde çalışma sebebiyle karşılaşılan gizlilik, hassasiyet ve benzeri tehlikelerin ortadan kaldırılması,
  • toplumun “talep” gerçekliği ile “arz” edilen mesleğe olan yaklaşımın kesişen bir gerçeklikte iki yüzlü bir yaklaşımla nefret politikaları aracılığıyla beslenmesinin önüne geçilmesi,
  • göçmenlerle ilgili ya da toplumsal cinsiyet üzerine çalışan tüm devlet kurumu ya da sivil toplum kurumlarındaki hizmet sunucuların bu konuyu “çözülmesi zor, hassas bir sorun” olarak görmekten vazgeçip bir an önce ciddiyetle ele alması ve
  • çalışanlarına duruma ilişkin farkındalık eğitimi vermeleri gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bütün bunlar ışığında, dönüp bir kez daha bakalım. Nefes alamaz hale geldiğimiz yaşamlarımıza bir kez daha dönelim ve bütün bunları hiç tanınmayan topraklarda, anlaşılamayan bir dil ile, bir sürü önyargı eşliğinde, neredeyse yargılanacak bir mesleği sürdürmeye çalışmanın zorluğu ile yan yana getirmeye çalışalım. Bunu yaparken, kadınca yaklaşalım, kıyaslamayalım, anlamaya çalışalım. Bu yazı el mecbur sorularla bitecek, başka çare yok. Başlayalım o zaman: bu ve benzeri konular üzerinde, çeşitli zorluklarla çalışan örgütlere, sivil toplum kuruluşlarına, en önemlisi de işin öznesi olan göçmen kadın ve LGBTİ’lere ve gerek Türkiyeli gerekse Suriyeli seks işçilerine ulaşmanın, onları anlamanın, yaşamları hakkında bilgi sahibi olmanın ve en azından önlerinde bir engel olmamanın getirdiği ya da getireceği iç rahatlamasını – işe yarar hissi ve geleceğini artık kan-ter içinde beklediğimiz kadın devrimi içerisinde bugünkü deneyimlerden çıkarılacak derslerin ön açıcılığını hissedebiliyor musunuz? Bu rüzgâr nasılsa değişecek – sevgili kadınlar –  biz birbirimizi duymayı halen hatırlıyor muyuz? Anlamayı, sevmeyi, umut etmeyi, güvenmeyi, birlikte direnmeyi? Dilsizlere dil, sessizlere ses olabilmeyi? Kadın olmayı, göçer olmayı, yabancı olmayı? Biliyorum, biliyoruz.

Kaynakça:

http://www.kirmizisemsiye.org/Dosyalar/Rapor%20T%c3%bcrk%c3%a7e%20PDF.pdf

http://www.goc.gov.tr