“…Tohum Olduğumuzu Bilmiyorlardı” – Esen Rüzgar

 Ölümsüzlerimizle bir Kasım randevumun daha sonuna yaklaşıyorum. Dünya ve coğrafyamızdaki halk isyanlarına, kadın özgürlük direnişlerine tanıklık ederken her bir ölümsüzümüzün devrimci yaşam pratiğiyle, kavga tutkusuyla, incelikli yoldaşlığıyla, adanmışlığıyla, baş eğmez ölümsüzlük destanıyla yeniden yeniden buluşuyorum. Yepyeni keşiflerle, sarsılmaz bir bağlılıkla yolumu daha güçlü çiziyorum. Ama ille de genç kadın ve kadın ölümsüzlerimizden öğrenme serüvenimi, Onlar’ın açtığı yolun yolcusu olma onuru ve coşkusunu bambaşka bir bütünleşmeyle yaşıyorum. Kadın cins kırımına ve kadınlara reva görülen köleliğe karşı yerküreyi sarsan biat tanımaz kadın direnişleri, ölümsüz genç kadın yoldaşlara duyduğum minnet ve özlem duygumu harlıyor. Ol sebepten, Onlar’la büyüttüğümüz düşü paylaşma ihtiyacı duydum. Buna  kadın yoldaşlığımızın gücü kadar “hiç bir yolun boşuna çiğnenmediği” ışıltılı gerçeğinin yüklediği sorumluluk bilinci eşlik ediyor. Çünkü ardılı genç kadınlar, her alanda ataerkil kapitalizme karşı cesaretle dövüşüyor. Selam olsun özgürlük düşünü gerçek kılmaya yeminli genç kadınlara!

***

     Bir düşün peşinden gitmek… Henüz  kafalarında tam tasavvur edemedikleri  o “başka dünyanın mümkünlüğü” sınırların ötesinde hayat bulurken, heyecan ve coşkuyla hop oturup hop kalkmak. Kendilerini yüzyılın en şanslı kuşağı sayarak “Yoldaş biz bu topraklarda ayaklanma gördük yaşadık (Gezi), biz burnumuzun dibinde savaşı verilen bir halk devrimi yaşıyoruz hem de kadın devrimi. Var mı daha ötesi!” ifadelerini günün farklı zamanlarında yineleyip durmak. Polen’i tanıyanlar ışık saçan gözleriyle, bu cümleleri kurarken  O’nu hayal etmekte zorlanmayacaktır eminim. Hatice Ezgi’inin ise kalbinin gümbürtüsünden soluğunun sık sık kesildiği Rojava Devrimi’ne dair sohbetlerine tanık olma şansını yakalayamayanlar için hayıflanmalarını anlamalıyız elbet.Ama o kısacık videolarından O’nu duyumsamanız mümkün. Ece’nin daha ilk bakışta şahit olduğunuz dinginliği ve duruluğuna dalıp; “henüz yakından tanımadan sevilen insan ekolünden” diye geçirirdiniz aklınızdan. Aydan Ezgi’nin enerjisiyle neredeyse her konuya ama en çok da kadın özgürleşmesine ve LGBTİ+ mücadelesi hakkında bitmeyen soru ve fikirleriyle kendinize yeni yeni sorular sormaya başlar, ufkunuz açılırdı. Ve Büşra… Kendine has mizacıyla dolu dolu bakan, gözlerinde ormanın her yemişine erişiverecekmişsiniz hissi uyandıran, hüznü de kavgası da anlam yüklü bu kadınlayken içinizi nasıl da huzur ve güven kaplardı. 

     Her biri ayrı yetiştiriliş koşullarından gelmiş, bambaşka dejavantaj ve olanaklara sahip kadınlardı. Ama ortak noktaları devrimci coşkuları ve kararlılıklarıydı. Her birinin eşitsizlik barındırmakla birilikte cins bilinçleri güçlüydü. Her biri kitap okumayı çok severdi mesela. Bambaşka konularda okur ve okuduklarını heyecanla paylaşırlardı. Ece düşürmediği romanlarıyla hafızalarımıza yer etmiştir mesela. Ezgi’yi okuduğu kitapların elinde oluşuyla değil dilinde oluşuyla hatırlarız. Çünkü O’nda okumak demek tartışarak bölüşmek demekti. Söz konusu heyecanını yönettiği oranda kelimeler su gibi dökülürdü dudaklarından. Ve okuduğundan gerçek devrimci sonuçlar çıkarmak için beynini hep zorlayan bir tarzı tutturmuştu yaşamında. Ezgi ile ilk yakın sohbetimi anımsadıkça yüzümde umutlu bir gülümseme belirir. Ezgi başka bir yoldaşla sohbet ederken bizi görüp yanımıza oturdu. “Nasılsın?” sorumuzla birlikte öfkeyle konuşma başladı hemen. Nokta koyduğu ilişkisinden söz ediyordu. Konuşurken bir anda ağlamaya başladı. “Sen kimsin bana sınır çizmeye çalışıyorsun ya, yok şunu yapma, yok dışarıda-arkadaşlarında kalma yok şöyle yok böyle! Nasıl yaşayacağıma sen mi karar vereceksin! Neymiş, bana güveniyormuş da insanlara güvenmiyormuş falan filan. Biz bilmiyor muyuz bunun gibi erkekleri! Terk ettim, bitirdim geldim ben de. Nasıl böyle tiplere aşık oluyoruz ben kendime kızıyorum şu an! Ama iyiyim, çok iyiyim hem de. Haddini bildirdim, sen kimsin ya dedim” Gözyaşları, bitirdiği ilişkisinin üzüntüsüne değildi kesinlikle. O’nu geriye çeken, köleliği dayatan bir ilişkiden arınması gibiydi gözyaşları. Kadın kadına olmanın güveniyle, olanca sadeliğiyle sesli düşünüyordu. Genç bir kadın olarak özgürlük kavrayışını berrakça tarifliyordu aynı zamanda. Sonra hemen gözlerini silip kocaman gülümsedi ve “Size yemek ısmarlayayım mı? Şu saçma ilişkiden kurtuluşumun şerefine olsun.” dedi. Hep birlikte kocaman bir kahkaha patlatmıştık. Ezgi’nin kararları hep çok net olmuştu. Doğru bildiğinden asla şaşmazdı. Devrimin, gençlik ve genç kadın mücadesinin sorunları söz konusu olduğunda bilip kavradığını en cepheden savunmaktan geri durmadı. Sosyalist gençlik faaliyetinin coşkulu bir emekçisi oldu. Kobane inşa çalışmasının İstanbul ayağında Medine, Polen ve Büşra ile birlikte büyük bir tutkuyla yer aldı. 

     Polen’in olgun kişiliğiyle esprili tarzının dengesi enterasan bir uyum barındırıyordu. Renkli bir kişilikti bu anlamıyla. Kafasında hep savaşmak vardı. Zor araçlarıyla buluşmuş bir kadın savaşçı olarak hayal ediyordu kendini. Nerede, hangi cephede olduğu pek önemli değildi  O’nun için. Yeter ki elinde silahıyla yetkin bir kadın savaşçı olabilsindi. IŞİD çetelerine karşı savaşmak, ezilenlere hayatı zindan eden sistemden ve kadın katillerinden hesap sormak istiyordu. Bunu şakayla karışık “Acaba bu sürecimi nasıl daha da hızlandırabilirim? Üniversiteden emekçi semt çalışmasına geçsem her şey daha çabuk olabilir mi acaba?” diyerek dillendiriyordu. 

     Akademide cinsiyetçi eğitime, tacizci hocalara karşı çeşitli teşhir faaliyeti, eylem ve etkinliklerin örgütleyicisi oldular. Toplumsal devrime kadın devriminin eşlik etmesi zorunluluğunu en hızlı kavrayan ve kendi gelişim hatlarını bu temelde örgütleyen kadınlardı. Polen, H.Ezgi, Ece ve Büşra’nın risk çıtası yüksek eylem ve etkinliklerde cesurca kendilerini önerdiklerine çok şahit olmuşuzdur. Ya da yapılması gereken devrimci görevleri her seferinde Ece ve Polen’in layıkıyla yerine getirdiğini, asla gözümüzün arkada kalmadığı anları yaşadık. Aydan Ezgi heteroseksizme karşı cepheden tavır alışı ve asla taviz vermeyişiyle biz düş yolcusu ardıllarına yeni mücadele yolları açma ve ezilenlerle mücadeleyi ortaklaştırma konusunda öğreticiydi. Bunu somut olarak, LGBTİ+ örgütlenmesini gündemleştirmesinden ve Samsun’da “linç edilirsiniz, yapmayın” telkinlerine inat ilk Onur Yürüyüşü örgütleyicisi oluşundan görebiliriz. 

       Birçok ölümsüz yoldaşımız gibi ezilen halklarla ve elbette kürt halkıyla kurdukları bağı özel olarak vurgulamalıyım. Polen, Ezgi, Ece ve Aydan Ezgi Kürt değillerdi. Bir komünist elbette enternasyonalisttir ve hangi ulusa mensup olunduğunun  bu anlamda önemi de yoktur. Ancak ırkçılığın, şovenizmin ve Kürt düşmanlığının devlet eliyle kışkırtıldığı, Kürdistan’da sömürgeci işgalciliğe karşı durmanın bedel gerektirdiği bu süreçte Kobane inşası yolunda ölümsüzleşen bu genç kadınlar, Türk halk onurunu yükseltmekten milim sapmayan genç devrimcilere hakikat yolunu göstermeye devam ediyorlar. Bizim için ne büyük şans ve onur… Kendileri öğrenirken bizlere de çok şey öğrettiler. Kendini yeni baştan kurma kararlılığı, öğretilmiş kadınlık ve erkeklikle mücadele, kadın yoldaşlığı, öncü cesaret, sıra neferliği, mutlu devrimcilik, durmaksızın sorgulama ve öğrenme, adanmışlık, yoldaş sevgisi, emekçilik ilk zihnimde belirenler örneğin. 

        Gencecik ömürlerine ve kısacık devrimci yaşlarına rağmen tarihsel bir süreçte cüretli eylemlerin yapıcısı oldular. Onlar’dan bize kalan zafere kadar daima ileri yürüme kararlılığını kuşanmaktır. Dupduru bir kadın yoldaşlığıyla Kadın Devrimini büyütmek! Sınırsızlığa aşkla bağlanmak! İdeallerine bağlılık ve tarifsiz bir özlemle, daima bizimlesiniz.