Suruç için Adalet Adalet için Israr – Av. Ruken Gülağacı

Suruç Katliamı davasının her duruşmasında patlama haberini duyduğum ana gidip gidip geliyorum, Urfa’ya her vardığımızda ailelerimizin yüzünde 20 Temmuz 2015’e ait bir bakış görüyorum. Ailelerimiz ile birlikte Suruç’ta yaralananlar ile birlikte başladık adalet mücadelesine onların ısrarına bizler de eklendik. 33 düş yolcusunun yoluna bizler de adalet mücadelesi ile yoldaş olduk.

Bitmeyen bir ısrar ile bir cezaevi kampüsünde silahların ardında duruşmaları yaz kış takip eden ailelerimizin bize verdiği değer ve sevgi adalet mücadelesine olan inancımızı avukatlar olarak tazeleyen yegâne şey. Ailelerimizi duruşmalarda mahkeme heyetine karşı sonuna kadar buradayız dedikleri anlarda anlıyoruz umutsuz olmak gibi bir hakkımız yok, üzüntümüzü öfkemizi o salona dökmek zorundayız. İlk celseden hatta soruşturma aşamasından beri dile getirdiğimiz taleplerimizin neredeyse 5 yıl sonra kısmen de olsa kabul edilmesini sağlamış olmak katliamın gerçek faillerini koruyan sisteme karşı ısrarımızın sonuçlarından biri. 

Duruşmalar ilk günden itibaren tüm itirazlarımıza rağmen Hilvan cezaevi kampüsünde görüldü, ailelerimiz ve duruşmayı izlemeye gelenler “sanık”mış gibi bir uygulama ile karşılaştılar. Ailelerin, sivil toplum örgütlerinin, baroların, avukatların, siyasi partilerin orada olmasını ne mahkeme heyeti istiyordu ne jandarma ne de polis. Suruç için Adalet diyenler bunu zaten biliyorlardı her türlü zorlamaya rağmen orada olmaktan vazgeçmediler.

Israrlı talep ile dava ne aşamada ve nasıl bu noktaya geldi ve gelmesini istediğimiz nokta ne? Dosyanın tek tutuklu sanığı henüz bir kez bile duruşmaya getirilmesi, SEGBİS üzerinden duruşmaya bağlandığında da ifade vermeyi reddederek avukatlara ve ailelere bağırıyor. Mahkeme heyeti sanığın duruşmaya getirilmesi talebimizi kabul etmedi, yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumu içinde yer alan duruşma salonunda görülen davaya tek tutuklu sanık olan Yakup Şahin güvenlik gerekçesi ile getirilmedi. 

  1. Duruşma yaklaşırken neler oldu?

Ağustos ayının 18’inde Suruç Katliamı davasının 15. duruşması görülecek, peki bugüne kadar neler oldu? Aileler ve yakınlar Suruç için adalet talebinde bu kadar ısrarcı olduğu halde, Suruç için Adalet talebi ilk gün ağızlardan çıkmış olmasına rağmen duruşma silahların gölgesinde görülmeye başlamadan önce iddianamenin hazırlanması 1.5 yılın sonunda tamamlandı, iddianame neredeyse sadece ailelerin ve patlamada yaralananların beyanlarından oluşuyordu. Konuyu bilmeden dosyalara bakan biri duruşmaları izleyen biri 33 ailenin ve yaralananların “sanık” olduğundan emin olabilir. Adalet mücadelesi böyle bir ortamda sürüyor. Mücadelemiz ve ısrarımızın bir sebebi de bu. Duruşma salonlarında adalet talep edenlere silahlar ile gözdağı verilmesin diye, avukatlara ailelere bağıran katil sanıklar mahkeme heyetlerince teskin edilmesin diye. 

Suruç Katliamı davasının ilk duruşma ise 21 ay sonra 4 Mayıs 2017 günü görüldü. Oradaydık tıpkı 14 duruşma boyunca olduğu gibi o gün de aileler çocuklarının, yakınlarının, babalarının ve annelerinin çocuklara oyuncak götürmek istediklerini, dayanışmak istediklerini anlattılar ve barbar IŞİD çeteleri ve destekçilerinin yargılanması talebini tekrar ettiler. Bizler ise ilk günden itibaren olay öncesi, olay anı ve sonrasının kamera görüntülerini talep ettik, patlamadan sonra Amara’nın fotoğraflarını çeken, halk tarafından yakalanıp polise teslim edilen ancak hakkında işlem yapılmayan Abdullah Ömer Arslan hakkında suç duyurusunda bulunduk, dosyada sanık olarak yer alması gerektiğini savunduk. 

Taleplerimizi ilk günden beri sürdürsek de ancak 11. duruşmanın görüldüğü 7 Ağustos 2019 günü, tüm ısrarlar sonucu ancak “tanık” olarak dinlenen Abdullah Ömer Arslan hakkında “yargılama aşamasında toplanan deliller nazara alınarak dava konusu olaydan kaynaklanan suçlar suç ihbarında bulunulmasına” karar verildi. Israrımız 4 yıl sonra sonuç verdi. 20 Temmuz 2015 günü halk tarafından polise teslim edilen, sakalı kesilerek karakoldan çıkarılan, olay günü bindiği motosikleti bir polis tarafından satılan, tanık olarak verdiği ifadede olay gününe ve kendi hayatına dair verdiği tüm beyanları çelişkili olan Abdullah Ömer Arslan hakkındaki soruşturmanın akıbetinin hala mahkemeye bildirilmiş değil. İlk günden beri süren ısrarımız ile tanık olarak dinlenen Abdullah Ömer Arslan’ın ısrarımız ile sanık olarak kürsüye gelmesi ile sonuçlanacağını umuyoruz. Ve tabi katliamı planlayan, izin veren ve göz yuman herkesin.

Abdullah Ömer Arslan hakkında suç ihbarı kararının verildiği gün haber sitelerine bir haber düşmüştü, haber şu şekildeydi ; “İnterpol tarafından aranan ve SDG güçleri tarafından esir alınan IŞİD üyesi İsviçreli Daniel Demage, “Türkiye’de yargılanmak istiyorum” dedi.” Bu beyan bizim için önemliydi,  mahkeme heyetine bu haberi ileterek sorumluluğun mahkemelerde olduğunu beyan ettik. Mahkeme heyeti bu sorumluluk atfımıza karşı hiçbir şey demedi, zaten en başından beri gelen her yargıç değişen her heyet dosyayı sıradan bir ceza davası gibi ele almaya çalışıyor. Dosyanın bir katliam dosyası olduğunu ve tüm toplumu ilgilendiren bir dosya olduğunu verilen her ara kararın değerli olduğunun altını her celse ısrarla çizmeye çalıştık. Bir IŞİD’li katliam davaları ve Türkiye’de yargı pratiğini aslında tek talebi ile bizim yerimize açıklamış oldu. 

Patlama anına, öncesine ve sonrasına dair görüntülerin dosyaya sokabilmemiz zaman aldı, hala görüntülerin tamamı dosyada yok. En temel delil en basit şekilde elde edilecek delil olduğu halde eksik kayıtlar ile devam ediyor yargılama. Mahkemenin gerçekte ne olduğunu kim tarafından yapıldığını çözmek gibi bir isteği olmadığı buradan da anlaşılıyor, kaldı ki yaralılar müşteki olarak geldiklerinde mahkeme heyeti bir gün bile bir yaralıya olayı bizzat yaşamış olan kişilere “Ne oldu? Ne gördünüz?” diye bile sormadı. Mahkeme heyeti için müşteki olan yaralıların davaya katılıp katılmayacaklarını kayda geçmek yeterliydi, usul bunu gerektiriyordu. Hukuk dili ile yazmak gerekirse “maddi gerçeğe” ulaşmak çok da önemli değildi.

Yeterli ve etkili şekilde sürdürülmemiş bir soruşturma süreci sonucunda hazırlanan iddianame neredeyse hiçbir talebin kabul görmediği sayısız duruşma sonrasında sanıkların ve tanıkların HTS kayıtlarının tespiti, görüntülerdeki kişilerin eylemlerinin tespiti gibi en temel taleplerin kabulü ile de olsa ilerlemeleri görebiliyoruz dosyada. Yeterli değil sadece ısrarlı adalet talebinin bir sonucu olarak umut veriyor. 

Bahsettiğimiz ısrar kimi zaman düş yolcularının –emanette- tutulan eşyalarının “suç” eşyası olmadığını anlatmak da oldu bazen. Bazen patlama anına ilişkin eksik video görüntülerini talep etmek ya da aileleri duruşma salonuna alabilmek bazen de sadece fazladan 3-4 sandalye almak. Bizlere ama özellikle de ailelere duruşma salonunda uygulanmak istenen bir baskı var tıp ki dışarıdan bakınca görüldüğü gibi hazırlanmayan iddianame ile açılamayan dava ile mahkeme salonuna getirilmeyen sanık ile aileler ve avukatlar hakkında yürütülen yargı süreçleri ve tutuklamalar ile.

Davayı takip eden avukatlar olarak her birimiz adalet mücadelesine inanıyor ve inatçı bir gelenekten geliyoruz ama ben duruşmalarda tüm gücümüzü ailelerimizin ısrarından aldığımıza inanıyorum, biz bu işi böyle yapmayı biliyoruz evet ama ailelerin yakınların başlattığı 5 senedir durmadan süren ısrarlı adalet mücadelesinin etkisi çok güçlü. Avukatlar olarak bizler sadece yasalar ile bize verilen ayrıcalıklardan faydalanarak yetkimizi adaletin kırıntısı için de olsa kullanmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Her ne kadar cezaevi kampüsünde tek ayrıcalığımız ailelerin Urfa sıcağında araçlarını duruşma salonunda uzağa park ermek zorunda kalıp yürüdükleri yolu avukat olduğumuz için araç ile geçebilmemiz gibi görünse de bizim giydiğimiz cübbe ile ısrarcı olmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluğumuzu davamızın avukatları tutukluyken de tekrar ettik şimdi bir kez daha arkadaşımız Suruç davası avukatlarından 17 Mart 2020 günü tutuklanan Av. Sevda Çelik Özbingöl’e selam ederek ve onunla birlikte tekrar ediyoruz. Suruç için Adalet demekten vazgeçmeyeceğiz. 

Adalet talebinde ısrar ile başladığımız bir yol “sanık” gibi silahların altında potansiyel “suçlu” muamelesi ile kimlik ve telefonlarını duruşma salonuna girerken teslim eden aileler ağustos ayında görülecek olan 15. celsede tekrar adalet talebini dile getirecekler. Her zaman yanlarında olacağız.