Siz Benim Sustuğuma Bakmayın – Sunay Sadet

“Siz benim sustuğuma bakmayın… İçim kor ateş, yüreğim çığlık çığlığa!

3 Nisan sabahında telefondan aldığım o haber ile içim parçalandı, bağrımda fırtınalar koptu sanki. Yeniden aynı acıyı yaşadım, sanki yeniden Suruç’ta bomba patladı, sanki yeniden yüreğimin en derininden o patlamanın sesini duydum, acısını hissettim. Bedenim beni taşıyamaz hale geldi, yeryüzü ayaklarımın altında çekildi, içim acıdı, yüreğim acıdı, kahroldum, sadece “Ne dediğinin farkında mısın?” diyebildim.

3 Nisan sabahı yoldaşım, arkadaşım Şennur’un kalp krizi geçirdiğini öğrendim. 3 Nisan sabahı Şennur’un kalbinin artık daha fazla dayanamayıp göçünü alıp Polen’in, Hatice’nin yanına gittiğini öğrendim. Canımın bir parçası kızımı toprağa koymak ne kadar zorsa; arkadaşımı, sırdaşımı, dostumu, canımı toprağa koymak da en az o kadar zor geldi bana.

Günün birinde kızlarımızla buluşacağımızı biliyorduk aslında, içten içe o günün özlemiyle direniyorduk. Ama o kavuşmanın bu kadar erken geleceğine, Şennur’un bu kadar acele edeceğine hiç ihtimal vermemiştim. İçimin bir yanı o kızlara kavuştu, diğer bir yanım da tarifsiz kederler içinde.

Şennur, arkadaşım, sırdaşım, dostum, onunla tanıştığımız gün evlatlarımızı toprağa verdiğimiz gündü. Hiç unutamam göz göze gelip birbirimize sıkıca sarılmamızı. Bizi bizden iyi kimse anlamazdı o gün. Aynı duygulardaydık, aynı kederi, aynı kaderi paylaşıyorduk. İkimiz canımızın parçasını toprağa vermiş olmanın kederi, çaresizliği, isyanı ile sımsıkı sarıldık birbirimize ve sonra da hiç bırakmadık.

Sanılmasın ki bizim arkadaşlığımız yalnızca orada kaldı. Birlikte ne zorluklar ne güçlüklerin üstesinden geldik. Mahkeme köşelerinde, adliye kapılarında hep bana destek olandı, hep “Sunay güçlü dur, dimdik dur ben buradayım” diyendi. O kötü gün dostuydu. Gece, gündüz fark etmez ne zaman zor durumda kalsam imdadıma ilk koşup yetişendi, yan yana yalnız kaldığımızda hep Suruç’tan, çocuklarımızdan bahsederdik.

Oysa birkaç gün önce bizde kalmıştı, birkaç gün önce mezara gitmiştik, oraları temizlemiştik. Yeni çiçekler ekmiştik. Nereden bilebilirdim bunun son olacağını.

Seni anlatmak, yazmak, özlemek, kızların mezarına gittiğimde seni yanımda karşımda görmek, o kadar ağır bir yük ki bunları hissetmek, taşımak, anlatmak, yazmak…

Sen ne iyi arkadaştın Şennur. Kötü gün dostuydun. İyi gün dostları her zaman bulunur ama sen kötü gün dostuydun. Can dostum, kader arkadaşım belki senin kadar güzel sözlerle anlatamıyorum ama ne sıcakkanlıydın. Ne yardımseverdin, paylaşmayı severdin, sevgiyi etrafına, yüreğine koyan, ne yaptığını ne söylediğini bilen çok güzel bir insan, bir anne, bir kadındın. Can dostum, yoldaşımdın.

Şimdi her yerde senin özlemini hissediyorum. Her köşede izin var, her duvarda sesin var. Her köşeden çıkacakmışsın gibi geliyor, kapıyı sen açacaksın sanıyorum, yüreğim hala daha sızım sızım sızlıyor, canım acıyor. Canım arkadaşım.

Sen şimdi Polen’in koynunda yatıyorsun ama bu gidiş erken, çok zamansız oldu. Senin söylediklerin de aklımda; dik duruyorum, güçlü oluyorum, hayata zamanın getirdiklerine senin için de mücadele ediyorum. Sen merak etme, senin emanetlerine bakacağım.

Başımız dik olacak ve bir gün önce ailelerimizin yanında birbirimize söz verdiğimiz yerde, aynı mezarda buluşacağız. Senin boşluğunu dolduramayız, seni asla unutmayacağım canım dostum.”

*ETHA’dan alınmıştır.