Amazon Kadınları ve Öz-savunma – İlknur Çetin

Amazon Kadınları savaş tanrıçaları onlar tarihin en güçlü kadın savaşçılarıdır. Milattan önce 2000 yıllarında yaşamış ve günümüzde de bir efsaneye dönüşerek kadın özgürlük hareketi içinde simgeleşmişlerdir. Amazon kelimesi “a” ve meme anlamına gelen “mazon” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluştuğu söylenmektedir. Aynı zamanda yaklaşılamaz savaşçı kadın anlamına da gelmektedir. Amazonlar günümüz Samsun sınırları içerisinde yer alan o dönem kullanılan adıyla “Thermedon kıyısı Themiskyra” bölgesinde yaşamışlardır. İzmir, Sinop gibi kıyı kentlerinin birçoğunu Amazon Kadınları’nın kurduğu rivayet edilir. Ortaya çıkışlarına dair farklı rivayetler vardır. Bunlardan biri; erkek tanrı Zeus’un baş tanrı olması ile birlikte kadın tanrıların ikinci planda kalması ve erkeklerin Zeus’tan aldıkları güçle kibirlenmelerine karşı çıkarak erkekleri öldürmeleridir. Amazon kadınları erkeklerin güçlenip kendileri üzerinde bir hegemonya oluşturulmasına karşı çıkmışlardır. Tarihte erkek egemenliğini reddedip ilkel bir cins bilinci oluşturarak savaşan ilk kadın topluluğu özelliği göstermektedirler.

Yunan mitolojisine göre Amazon Kadınları’nın ilk yöneticisi Hippolyta’dır. Homeros’a göre ise Truva Savaşı’nda at koşturan, ok kullanan ve sadece kadınlardan oluşan bir toplumdur. Amazon Kadınları daha iyi yay kullanmak ve savaşlarda erkekler karşısında daha etkin olabilmek sağ memelerini kesmişlerdir. Fakat bu savaşçı ruh onları erkekleştirmemiş, aksine güzellikleri ve zarafetle içlerindeki kadını ön plana çıkarmışlardır. Günümüzde ise toplumsal cinsiyet rollerinin giderek daha fazla keskinleşmesiyle birlikte kadınlar askeri ve politik alanlardan uzaklaştırılmış ve eve erkeğe bağımlı bir yaşantıya mecbur bırakılmaya çalışılmaktadır.

Özgürlüğü kuşanan Amazon Kadınları “Ay’ın Kızları” oldular ve tarihin her döneminde ay kadar soğuk, ay kadar güzel ve ay gibi iki yüzleri vardı biri aydınlık diğeri karanlık. Karanlık yüzleri vahşiydi, Lilith gibi güçlü ve isyankardılar. Aynı onun gibi erkeğe itaat etmeyip savaşmayı seçtiler, Lilith’in gücü erkek tanrıyı korkutmuştu, Amazonlardan korkan erkekler gibi. Lilith Adem ile eşit yaratılmıştı ve hakları da eşit olmalıydı fakat bu eşitlik Adem’in silikleşmesi ve Lilith’in ön plana çıkması ile sonuçlanınca erkek tanrı onu cezalandırmıştır. Lilith Tanrıya başkaldırdığı için cezalandırıldı ve yerine makbul kadın Havva yaratıldı. Havva -diğer adıyla Eva’nın- Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenip durdu yüzyıllar boyu. Kadının ikincil konumu bu şekilde meşrulaştırılmaya çalışılır özellikle politik İslamcı AKP Saray iktidarı kadınların birer makbul Havva olmasını ister öğrenmeyen ,sorgulamayan, başkaldırmayan, ikinci planda kalmayı reddetmeyen, emeği ve bedeni sömürülen kadınlar ile iktidarını beslemeye çalışmaktadır. Amazon kadınları tam da burada karşımızda capcanlı duruyorlar çünkü onlar Havva’nın değil Lilith’in cesur savaşçı kızları. Amazon kadınların oluşturdukları anaerkil yönetim, erkek egemen yönetimleri rahatsız etmiştir. Kadınların bu denli güçlü ve etkin olmaları iktidarlarını tehdit eden bir unsurdur sonuçta. Bunun içinde devamlı bir saldırı halindedirler Amazon kadın savaşçılarına karşı. Amazon kadınları erkek egemenliğine karşı özsavunma teknikleri ile mücadele vermişlerdir. Özsavunmada böylelikle amazonlarla ortaya çıkmış bir durumdur.

Kendilerine yeni savunma silahları geliştirmişlerdi. Labrysl adında çift ağızlı balta ile Amazonlar, meşruluğunu tanımayan erkek düzene karşı “Topraklarımız bizimdir, yönetimimiz bizimdir, bizi bir güç olarak kabul edeceksiniz!” diyerek özsavunmalarını gerçekleştiriyorlardı. Özsavunma gerçekleştiriyorlardı çünkü devamlı olarak erkek egemen yönetimlerin baskıları istilaları ile karşılaşıyorlardı. Onlar için en önemli olgu alt üst etmek , yıkmak ve savaşmaktı. Erkek egemenliğinin yeni yeni kök saldığı dönemde geriletilen kadın iradesine karşı çıkan bu savaş tanrıçaları adeta birer Lilith olup isyanı kuşandılar. Lilith’in kızlarıydı onlar.

Kısaca ele alacak olursak özel mülkiyetin ortaya çıkışı ile birlikte oluşan erkek iktidarı kadınları köleleştirmeye başlamış ve toplumsal cinsiyet rollerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Günümüzde kapitalizmle birlikte kadınların ev içi emeği ve bedeni sömürülmeye başlanmış, ayrıca toplumun her alanında ikinci plana atılarak erkek egemenliği güçlendirilmiştir. Kadınlar toplumsal yaşamdan uzaklaştırılarak eve bağımlı konumu süreklileştirilmeye çalışılmaktadır.

Amazon kadınları tarih sahnesinde bir figür olarak kalmadı onlar hala aramızda mücadele veriyor. Cins bilincini kuşanmış, özsavunma haklarını kullanan kadınlardır günümüzün Amazon Savaşçıları. Ataerkil toplum yapısının bir getirisi olarak savaşmak erkeklerle özdeşleştirilmiş geleneksel olarak erkeklerin çatışma alanı anlayışı ile bakılarak dar kalıplara sokulmuştur. Kadınlar ise savaşın yara alanları, zulüm görenleri olarak gösterilmektedir. Kadın özgürlük hareketinin ortaya çıkması ve güçlenmesi ile birlikte kadın savaşçı konusu erkek egemenliğini rahatsız etmektedir. Kürdistan’da IŞİD barbarlığına karşı cesurca savaşan gerilla kadınlar, Türkiye’de AKP/Saray diktatörlüğünün kadın ve erkek eşit olamaz anlayışına, kadınları İslam adı altında sadece birer kuluçka makinesi ve temizlik işçisi olarak gören gerici politikalara karşı meydanlarda, emekçi semtlerde, lise sıralarında, kampüslerde özgürlük türküsü söyleyen kadınlardır amazon savaşçıları.

Kapitalizm ile birlikte kadınların hayatı alt üst olurken aynı zamanda içlerindeki savaşçıyı ortaya çıkarıp özsavunma birlikleri kuran kadınlar da vardır. Onlar günümüzün Amazon Kadınları’dır. Hindistan’ın kuzeyinde Uttae Pradesh Bölgesinde kurulan Gulaab Gang (Gulabi Çetesi) adlarını giydikleri pembe sarilerden almışlardır. Gulaab Gang kadınları, şiddet uygulayan erkekleri bambu sopaları ile cezalandırıyor. Bu özsavunma birliğinin günümüzde 270.000 üyesi vardır. Aynı zamanda diğer toplumsal sorunlara da sessiz kalmıyorlar, elektrik kesintisi, su sorunu, yolsuzlukla da mücadele eden kadınlar geceleri de sokaklarda güvenliği sağlamak için devriye gezmektedirler.

Red Brigade (Kızıl Tugay) 2011 yılında Hindistan’da kurulan bu örgüt özelikle cinsel şiddet ve küçük kız çocuklarına yönelik taciz ve tecavüzlere karşı mücadele ediyor. Örgütün kurucusu Wishwakarna “Din, kadınları çok güçsüz gösteriyor, biz kadınlar herhangi biri bize saldırırsa mücadele edebileceğimizi beilmemiz, fiziksel ve zihinsel olarak güçlü olmamız lazım.” diyerek kadınlara özsavunmada güçlenmek için çağrı yapıyor.

Warrior Sisters (Savaşçı Kızkardeşler), Kuzey Amerika’da kurulan bu örgüt Gulaab Gang Kadınlarından ilham almışlardır. Kızkardeşler bulundukları bölgede haftalık eğitim programları düzenleyerek kadınlara özsavunmanın meşruluğunu göstermeye çalışıyorlar. Türkiye’de de kadına yönelik şiddete karşı biz kadınların özsavunmasını sağlamak üzere kurulan Kızıl Sopalılar vardır. Türkiye ve Kürdistan’da şiddete uğrayan kadınların onları haberdar etmesi yeterlidir gerisi Kızıl Sopalılar’ın ismini de aldığı kızıl sopalara ve hepsi birer amazon savaşçısı kadınlara kalmıştır. Kızıl Sopalılar “Tacizciler ve tecavüzcüler kızıl sopalarımızın şerrinden kurtulamayacaksınız. Bütün genç kadınları taciz ve tecavüze karşı saflarımızda örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz!” diyerek mücadeleye çağırıyorlar.

Arin Mirhan Kadın Savunma Timleri, Özgecan’ın vahşice katledilmesinin ardından ülke genelinde yapılan protestolar ve Rojava Kadın Devrimi’nden etkilenen genç kadınlar tarafından Amed’de kuruldu. “Erkeklerden kadına yönelik her türlü şiddete bir cevap olacağız!” diyerek ve “Başınıza geleceklerden biz sorumlu değiliz!” diyerek uyarıda bulundular. Yekineyen Parastine Jine (YPJ) anlamı Kadın Savunma Birlikleridir. Rojava Kadın Devrimi’nin kazanımlarını korumak bölgede kadın özgürleşmesini sağlamak amaçlı kurulmuştur. Yaşları 19 25 arasında değişen kadın savaşçılar Kobane’de IŞİD’e karşı ön saflarda savaştılar Rojava’da savaşmaya devam ediyorlar. YPJ’ye katılım çok yoğundur. 5000 üzerinde kadın savaşçının YPJ’de örgütlü olduğu düşünülüyor. Kadın özsavunma güçlerinin dünya çapında büyümesi ve yaygınlaşması kadın özgürlüğünün temel parçasıdır.

Nevin Yıldırım 29 Ağustos 2012’de kendisine sürekli tecavüz eden ve bunu rahatlıkla sürdürebilmek için Nevin’i tehdit eden Nurettin’i öldürmüştü. Nevin Yıldırım’ın dosyasında erkek yargı kadının özsavunma hakkını tanımadı. Çİlem Doğan, iki buçuk yıllık evliliğinin ilk ayından itibaren şiddet görmeye başladı. Çilem Doğan yaşadığı şiddeti durdurabilmek için karakola şikayette bulundu. 8 Temmuz 2015’te kendisine sistematik bir şekilde şiddeet uygulayan ve kendisini seks işçiliği yapmaya zorlayan Hasan Karabulut’u öldürüp polise teslim oldu. Çilem Doğan’ın görülen mahkemesinde eşini kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Evliliği boyunca her türlü şiddeti gören Namme Öztürk, boşandıktan sonra da şiddet görmeye devam etti. Özsavunmasını gerçekleştiren Namme Öztürk son mahkemesinde “ölmemek için Kazım Aydemir’i öldürdüğünü kendini koruduğunu meşru müdafaa hakkını kullandığını” ifade etti. Davanın sonucunda yargı Namme’nin özsavunma gerçekleştirmesini suç sayarak 12.5 yıl hapse mahkum etti. Son dönemlerde kadına yönelik baskı ve şiddet giderek artmış buna bağlı olarak kadın cinayetlerinin sayısı da giderek artmaktadır. Ülkede faşist politik islamcı diktatör kadına yönelik ezici politikalar üretmekte ve kadınların özgür yaşam alanlarını ihlal edilmesini meşrulaştırmaktadır. Kadınlar bu duruma karşı tepkisiz kalmayıp erkek şiddetine ve baskısına karşı özsavunmalarını kullanarak özgürleşme yolunu aramaktadırlar.

İşte burada kadınlar Amazon savaşçıları ruhuyla hareket etmekte hakları olanı almakta savaş araçlarını kullanmaktan çekinmeyerek biz varız, vardık, var olacağız demekteler. Toplumun her alanında mücadele yürüten kadınlar günlük hayatlarında uğradıkları tacize karşı çeşitli savunma sporlarıyla karşılık veriyorlar. Erkek egemen zihniyete karşı kız kardeşlik dayanışmasını geliştirerek hareket ediyorlar. Gerek örgütlü mücadeleye katılıp özgürlük isteklerini DEVRİM’le taçlandırıyorlar, gerekse bireysel olarak baskıya, şiddete karşı gelip Nevin, Çilem, Namme gibi özsavunma haklarını kullanarak özgürleşiyorlar. Özsavunma sadece fiziksel saldırıya karşı bir başkaldırı değildir bir cins bilincidir. Cins bilinci gelişmeyen bir kadının kendi bedenini koruması imkansızdır.

Özsavunma aslında öğretilmiş kadın rolleriyle savaşmak ve toplumun bize dayattığı her türlü gerici unsuru reddetmektir. Geceleri meydanları terk etmemek, baba erkek kardeş ile savaşarak oluşturulmuş duvarları yıkmak, mini eteğimizle, şortumuzla alanlarda olmak, sevgili ve flört şiddeti ile savaşmak, iş yerinde erk patrona kafa tutmak haklarımızı istemek bunlar ve daha birçoğu özsavunmadır. Rojava Kadın Devrimi ile birlikte kadınlar özsavunmalarını kadın yanlı politikalar geliştirerek oluşturdular. Kadın komünleri ve savunma birlikleri oluştururak kazanımları temellendirdiler. Onların gerçekleştirdiği atılımlar kadın özgürlük mücadelesinin yeni bir soluk ve bakış getirdi. Kadının ezilmiş cins olmaktan kurtulup iktidarı hedeflemesi dünyada tüm ezilen kadınlara ışık oldu. Her kadın erkek egemen zihniyet tarafında oluşturulmuş toplumsal normların dışına çıkarak yani cins bilinci ile hareket ederek özgürleşmelidir. Kadınlar bir araya geldiklerinde ortaya çıkan gücü biliyorlar bu gücü Gezi ayaklanması ile tecrübe ettik komünlerde, barikatlarda adeta bir amazon gibi hareket ettik evet ellerimizde baltalarımız yoktu ama savaşırken nidalarımız tıpkı Amazonlar gibi cesur, korkusuz ve güçlüydü. Bir arada olduğumuzda erkek egemenliğine karşı örgütlendiğimizde önümüzde ne saray kalacak ne diktatör. Direnerek, başkaldırarak kazanacağız biz özgürlüğü, itaat etmek yok bizim lügatımızda çünkü biz “Amazon Kadınlarıyız”.