Medyada Kadının Yeri – Gözde Sivaslıoğlu

Kapitalizmde, sermaye iş gücünü satın alarak kadını hegemonyası altına almakla yetinmez. Kadını cinsel objeye dönüştürerek tüm erkeklerin hizmetine sunar.Kadının üretime dahil oluşu evden dışarı çıkışı yanılsamalı bir durum ortaya çıkarır. Ücretli bir köle olarak hem emek gücünün ürününe yabancılaştırılır hem de bedenine. (Sosyalist Kadın, 2011)

Seks işçiliği ve pornografinin sektörleşmesi kadın bedeninin cinsel obje olarak görülmesinin en yalın örneğidir. Moda, kozmetik, diyet gibi alanlarda kendisi için üretilen ürünlerin tüketicisi haline gelmiş ve reklamlarında bedeni teşhir malzemesi olmuştur. Yaratılan güzellik algısına uygun kadınlar ürünlerin satışında ve pazarlanmasında meta olarak kullanılmaktadır.

Geniş kitlelere ulaşan TV reklamları genel toplumsal eğilimi yansıtmaktadır. Reklamlarda yer alan ev süpüren çocuk bakımıyla ilgilenen kısaca ev içi görevlerini yerine getiren itaatkar ve erkeğe kendisini beğendirebilmek için çaba gösteren  kişiler. Pazarlanan üründen bağımsız tüm reklam cinsellikle doldurulmuş; otomobil, çorap,kozmetik, çikolata vb. reklamlar her yaştan insanın cinsel dürtülerini harekete geçiriyor. Bu da reklamcıya ve reklam veren firmaya geri dönen para ve talep demek.

Televizyonda özellikle sabah ve öğlen kuşağında kadınlar için yayınlanan programlar genellikle müzik, eğlence,yemek yada gündelik yaşamla ilgili sohbet konularını kapsamaktadır. Bu programlarda amaç kadınları hayatın sorunlarından –özellikle politika- uzaklaştırmaya çalışmaktır. Yayınlanan programlarda ev kadını yada annelik rolleri ön plana çıkarılır, eğitici ve öğretici unsurlara yer verilmez.

Dizilerde de kadının yeri erkek aklın ürettiği biçimde. Dirençsiz, sempatik, saf ve tutkulu aşık  ve erkeğin sürekli söylediklerini yapmak zorunda olan ve hata yaptığı takdirde en ağır biçimde – tecavüz en çok rastlanan örnek- cezalandırılan genç kadınlardan oluşuyor. Başka bir örneği de evde sürekli güzel yemekler yapan çok fazla olaylara müdahale etmeyen sofra hazırlarken yada temizlik yaparken karşılaştığımız, varsa kocasının diğer eşleriyle mutlu yaşayan kadınlar. Erkekler ise yakışıklı, takıntılı, zengin, sevgisini belli etme sorunu yaşayan, kıskanç genç erkeklerden yada her söylediği birer görev olan sürekli kadınlardan kendisine hizmet edilmesini isteyen ve istediğini alamayınca hemen şiddete başvuran kişilerdir.  Çok eşlilik, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz meşrulaştırılıyor. Medya, toplumdaki şiddet ve cinayet eğilimindeki artışı çok izlenme ve para kazanma amacıyla tetiklemektedir.

Güncel bir diziden örnek vermek gerekirse de Muhteşem Yüzyıl (2011-2014) dizisinde ise Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan arasındaki ilişki;aşk,entrika ve iktidar olma/iktidarda kalma arzusu içinde sarayın duvarları arasından yansımıştı. Saraydaki harem yaşamı,sultana beğenilme yarışı ve şehzade doğurabilme çabası Muhteşem Yüzyıl’ın tarihi kurgusu içinde kadınlara ataerkil değerleri farklı bir çerçeveden aktarmıştı.(Aydan Özsoy,2015) Dizi de yaşanan cinayetler, tecavüzler de toplumun şiddet eğilimini yönetmektedir.

Başka bir medya alanı olarak habercilikte ise kadınlar öldürüldükçe adı duyulmaya başlandı. Kadın cinayeti haberlerinin ana akım medyada magazin haberi gibi servis ediliyor. Örneğin Münevver Karabulut cinayeti; Medyada çıkan haberler ‘‘Mini etek için yumruk yemiş, Münevverin üzerinden neler çıktı, Münevver mesajda bunu yazmış: Bir kahve içer miyiz?’’  Kadın cinayetleri politik bir unsur olmaktan çıkarılıp kadının cinayetten alakasız fotoğrafları, özel mesajları basında gündem edilmişti. Dönemin iktidar partisi mensubu siyasetçilerde durumu destekleyip ‘’kızınıza sahip çıksaydınız!’’ dediler.(Hacalaki,2016) Egemenlerin ideolojisi medyayı  yönlendirmekte ve medyada haber kaynağı olarak egemen siyaseti almaktadır. Münevver Karabulut ile ilgili yapılan haberlerin iktidarın söylemiyle desteklenmesi de buna açık bir örnek.  Başka bir yönüyle cinsiyetçiliği düşmanca bir dil olarak kullanan Sabah köşe yazarı Engin Ardıç Bacı başlıklı yazısında: ‘’Solculuk kisvesi altında faşizme hizmet ediyorlar, kerhaneye düşmek gibi bir şey belki daha da kötü! Evet, daaeevrimci bacılar…’’ Kadınları aşağılayan, alay konusu haline getiren bir dil kullanmıştır. (Ardıç,Bacı,2011)

Köşe yazarlarının, genel yayın yönetmenlerinin sayılarına ve kadın erkek oranına bakıldığında erkek sayısı binlerce olmasına rağmen kadın sayısı iki yüz civarı bir sayı ile ifade ediliyor. Burada da erkeğin kendisini üstün cins olarak var etmesi ve kadının medya alanından da uzaklaştırılışı görülmektedir.

Erkek egemen sistem erkeğe kadın üzerindeki her türlü davranışı hak görmesiyle birlikte kadın düşmanlığını, kadına yönelik şiddeti besliyor ve meşrulaştırıyor. Kadınlar hayatın her alanında erkek akla karşı uzlaşmak yerine karşı çıkmalıdır. Erkek egemenliğinin tüm biçimleri ve toplumsal cinsiyet ayrımlarını oluşturan nedenler ortadan kalkmadıkça kadının kurtuluşundan söz edilemez.

 

Kaynakça:

*Doç.Dr. Aydan Özsoy,Yerli Dizilerin Ürettiği Şiddet,Cinsiyetçilik ve Kadın Cinayetleri,2015

*Engin Ardıç ,Bacı, Sabah, 2011

*Kadının Tarihsel Yenilgisi ve Nesneleştirilmesi,Sosyalist Kadın,2012İrem Hacalaki,

*Türk Medyasının Cinsiyetçi Dilinin 12 Örneği, listelist,2016