Me Too, Dayanışma ve Cesaret – Yaren Tuncer

8 Aralık günü sosyal medyada başlayan ifşalarla edebiyat, kültür, sanat, siyaset, üretim sahaları, akademi ve üniversite alanlarında erkeklerin taciz ve şiddetini toplumla paylaşma cüreti kadınlar arasında yayıldı. Türkiye’nin Me Too hareketi kadınların öfkesine yaraşır bir söz ile #uykularınızkaçsın sözü ile vücut buldu.

Cinsel taciz, bütünüyle erkek şiddeti; erkek egemen cinsiyetçi bir toplum için kadına ve LGBTİ+’lara dönük örgütlü bir zor işlevi görüyor. Kuşkusuz ki bu zor, erkeğin kadına göre ayrıcalıklı pozisyonu, kadın üzerindeki tasarrufu elinde bulundurması, ve kadının erkek karşısında “güçsüz ve çaresiz” pozisyonunun sebeplerinden. Bu yazıda daha çok erkek şiddetine karşı ifşayı ve #uykularınızkaçsın hareketini tartışacağız.

Erkeğin cinsiyetçi toplum ve erkek egemen devleti arkasına alarak gerçekleştirdiği cinsel taciz ve şiddet; kadının “nesne” konumunu derinleştiren, maruz bıraktığı kadını hiçleştiren bir saldırıdır. Erkek bu suçu işlerken yanına kalacağını düşünür; kadına söylediği her sözü, her ısrarı, her saldırıyı kendi doğal hakkı olarak görür. Toplumun erkek şiddetini kanıksadığı, erkeğin kadın üzerindeki her türden şiddetini normal ve meşru gördüğü, kadının şiddete maruz bırakıldığında dahi asıl suçlu ve utanması gereken pozisyonda olacağı da herkesin malumudur.

Doğal olarak kadının maruz bırakıldığı erkek şiddetini yüksek sesle tüm topluma duyurması, “Bakın bu adam bunu bunu yaptı, herkes duysun, bilsin.” diyebilmek elbet kadın için kolay ve gündelik bir iş değil. İfşa eyleminin önünde örülü yüksek duvarlar var, tek başına karşı çıkmanın zor olduğu duvarlar… Bir cinsel tacizi açıkladığımızda “Üzerinde ne vardı?”, “Yanlışlıkla onunla flört etmiş olabilir misin?” soruları; özel mesajlarımızı denetleyen erkek arkadaşımızdan dert yandığımızda “Daha önce onu aldattın mı?”, “Başka erkeklerle çok mu konuşuyorsun?” soruları; bir tartışmada fiziksel şiddete maruz kalıp şikayet ettiğimizde “Sen kışkırtmış olabilir misin?” sorusu ve çok daha fazlası herhalde hepimizin aşina olduğu sorulardır. Erkek şiddeti karşısında kendi yaptıklarını sorgulayan, suçu kendinde arayan, utanan ve korkan taraf da biz kadınlar oluyoruz. Mazoşist olduğumuzdan değil, toplum tarafından suçlanan, utanılan, ayıplanan, şüpheyle yaklaşılan olduğumuzdan…

İşte ifşanın, adaletin, cinsel taciz karşısında hakkımızı almanın önünde böyle yüksek duvarlar var. Bu duvarları tırmanıyoruz birlikte. 8 Aralık’tan bugüne yapılan birçok ifşa bireysel ancak kabul etmek gerekir ki ifşa etme cesaretinin nedenleri ve bu tekil ifşaların çokluğuyla sebep oldukları hiç de bireysel değil.

Kadın özgürlük mücadelesinin sokaktan ve eylemden geri adım atmayan duruşu, erkek devlet karşısında ve erkek yargı karşısında eylemli öfkesi, kadın dayanışması ile örülen kadın cinayeti davaları özelinde, kadın kazanımlarına saldırıların püskürtülmesinde kazanılmış zaferler ve kadın hareketinin kitlesel ve kapsayıcı niteliği ile yükselen bilinç düzeyleri ifşalardaki cesareti döşeyen taşlardan. Peki ya kadın dayanışmasının, mücadelenin ve tekil olarak kadınların cesaret ve cüreti ile yayılan ifşalar ne anlattı, ne başardı ve bu ifşalar ile neyi gördük?

İlk olarak ifşanın temel niteliği ile bir öz-savunma ve cezalandırma biçimi olarak kullanıldığını söylemek gerekir. İfşa eden kadın diğer kadınları cinsel suç faili olan erkeğe karşı uyarır, ifşa; failin suçu işlemeye devam etmesinde caydırıcı nitelikte bir eylemdir. Aynı zamanda da ifşanın yaygınlığı erkeklere gözdağı, kadınlara da cesaret verir. Bu niteliği ile ifşa, kadının kendini ve başkaca kadınları savunmasında bir araç olarak ele alınabilir. Bir diğer yanıyla da ifşa edilen erkeğin itibarını sarsan, çevresi tarafından dışlanmasını sağlayan ve erkeği bir suçlu olarak işaret eden niteliğiyle bir cezalandırma biçimidir.

Cinsel tacizi ve şiddeti ifşa etmek, erkek şiddetinin özel ve bireysel bir sorun olmadığına da işaret eder. Yüzlerce kadının sosyal medyada anlattığı tanıdık hikayeler; taciz, tecavüz ve şiddetin işlendiği yer olan dört duvar arasında kalmadığını da göstermiş oldu. Erkekle kadın arasında kalmasının makbul görüldüğü, “özel” olduğu için “sır” gibi saklanması gereken erkek şiddetinin toplumsal ve politik bir sorun olduğu yüzlerce kız kardeşimizin ifşasıyla tekrar dile getirildi. “Bireysel” ve “özel” sayılan erkek şiddetini gerçekleştiren erkeklerin sırtını yasladığı yerin, cinsel suç faili erkeğin sırtını sıvazlayan elin her örnekte aynı olduğunu bir kez daha gördük. Erkeklerin suçu işlerkenki motivasyonlarının ve kadınların suç karşısında hissettiklerinin ne kadar benzer olduğunu bir kez daha gördük. Ne kadar çok erkeğin fail olduğunu, ne kadar çok kadının erkek şiddetine maruz kaldığını bir kez daha gördük. Tacizin, tecavüzün, şiddetin münferit değil politik olduğunu, failin “kötü kalpli sapıklar” değil ayrıcalıklı erkek ve sırtını dayadığı erkek egemenliği olduğunu herkes gördü.

 

Birbirimize ve Birbirimizin Adaletine İhtiyacımız Var

8 Aralık’tan bugüne yayılan #uykularınızkaçsın sözü ve ifşalar bize gücümüzün ve cesaretimizin kadın dayanışması ve mücadelesinden geldiğini tekrar gösterdi; eşzamanlı olarak da erkek cinsinin kadın dayanışması karşısında hemen kenetlendiğini gördük. İfşaların olduğu her alanda erkekler gerici ittifaklarını hızlıca örgütledi. Canlı yayınlarda tecavüze yol açan şeyin kadının hayırhah tutumu olduğunu söyleyen, kendisine kadın düşmanı diyenleri rızası olmadan fırsat bulunca öpeceğini dile getiren, taciz faili olduğu ortaya çıkınca intihar eden erkeğin ölümünden kadınları sorumlu tutan, “anlaşılır bir şüphe” ile başlayarak her taciz beyanını yalan sayan yaklaşım ve hareketlerin erkekler cephesinde genelleştiğine şahit olduk. Burjuva erkek adaletten bir beklentisi olan, olmayan her erkeğin koşa koşa yargıya ve devlete sığınmasına hiç şaşırmadık.

Kadın ve LGBTİ+ların erkek şiddeti karşısında adalet bekleyeceği bir mekanizma yok. Ağır suçlarda dahi erkek yargıya en ufak bir cezayı verdirtmek ciddi bir kamuoyu yaratıp, eylemli bir mücadele verilmedikçe mümkün olmuyor. Tekil sesler olarak yükselen ifşalar, sergilenen kadın dayanışması ve erkeklik kalelerine vurulan darbelerin bilinç ve yüreklerimizde edindiği yeri bir kenara koyalım. Bireysel ifşanın biz kadınlara yetmeyeceği konusunda hemfikir olmalıyız.

Bireysel ifşa yoluna başvuran kadınları güçlendirecek, yalnız bırakmayacak bir kadın dayanışması; ifşa edilen erkekleri, işledikleri suçları, karşılığını saptayacak ve uygulayacak bir mekanizma, beyanı olan kadına dönük şüphe yaklaşımını tersine çevirecek bilinci yaygınlaştıracak olan hegemonyaya ihtiyacımız var. Erkek şiddetine ve erkek egemenliğine karşı örgütlü öz-savunma ve kadın adaletine ihtiyacımız var. Bulunduğumuz her alanda; üniversite ve liselerde, fabrika, atölye ve ofislerde, mahallede, demokratik kitle örgütlerinde yan yana gelerek; kadın meclisleri, platformları, dayanışma ağları vb. kurarak erkek egemenliğinin örgütlü saldırısı karşısında kendimizi örgütlü savunmamız ve erkek adalet karşısında kendi adalet mekanizmalarımızı inşa etmemiz gerekiyor.

 

*Bu yazı, Özgür Gençlik Dergisi’nin 12 Şubat 2021 tarihinde çıkan 39. sayısında yayımlanmıştır.