İhraçlar ve Direniş – Yasin Durak

  • 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ve KHK’lar ile  ilk günden bu yana devrimci, demokrat, muhalif kesimlere yöneleceğini bildiğimiz saldırılar başladı. Bu saldırılarda ilk olarak neden akademi seçildi?

Akademi kamudaki halkalardan önemli birtanesini teşkil ediyordu, biliyorsunuz ki kamu bürokrasisinde örgütlenmiş yobazlık söz konusuydu . Günden güne pekişerek gelişti, kendinden olmayanları kendine benzeterek büyüdü. Belirli türden riyakatsızlıklara, muafazakar terminolojiyle konuşursak ahlaksızlara yer açmak için belirli türden ahlaksızlığı yapabilen herkes bu kitleye yaklaştı. Özal’la başlayan benim memurum işini bilirle başlayan kamu bürokrasisinin restorasyonu tamamen bir parti devletine dönüştü. Buna karşı direnen herkes; örneğin öğretmenlerin de çok fazla sürgün ediliyor olmaları, bürokratik halkaya çok dahil olmasalar da gazetecilerin içeri atılması, pek çok öğrencinin tutsak edilmesi… Akademisyenler yine işin son halkasıydı.Üniversitelere yönelik operasyonlar öğrencilerle başladı. Gel gelelim akademiye de eninde sonunda gelecekti, hatta biz 15 Temmuzdan 2 yıl önce TSBD’deki (Türkiye Sosyal Bilimler Derneği) kongrede ODTÜ’de Praksis dergisi çevresi olarak bir forum yapmıştık, yaklaşan akademik tasfiyelere karşı ne yapacağımızı konuşmuştuk. Gayet bağıra bağıra geldi bu. İnsanlar şok olduğunu falan söylüyor, hala başına gelenin kaza olduğunu sanan insanlar var işin ilginci ihraç edilmiş insanlar arasında böyle düşünenler var ama zaten başından beri hedefin akademi olduğu öğrencilere uygulanan baskıdan belliydi on senedir. “Öğrencilerin başına bir şey gelecek ve  bizim başımıza bir şey gelmeyecek, biz akademisyeniz statümüz var, konumumuz var” diye bir şey yok öğrencini kollamazsan bunu yaşarsın ve biz öğrencilerimizi kollayamadığımız için bu haldeyiz . Sürecin başı bu.

  • İhraçların ardından iki boyutlu bir mesele oluştu. Öncelikle üniversitelerden ve akademiden bahsetmek gerekirse, sizce devrimci, sosyalist, demokrat, muhalif akademisyenlerin ihracının ardından üniversitelere giydirilmeye çalışılan kalıp nedir? Kısa ve uzun dönemde bu ihraçlar üniversiteyi, demokratik mücadele alanlarını ve kazanılmış hakları nasıl etkiliyor/ etkileyecek?

Kısa vadede etkisi sert oldu , birçok bölümde ders yapılamadı. DTCF Tiyatro bölümü kapandı. SBF Dil Tarih gibi Ankara Üniversitesi’nin pek çok fakültesinde yuvalanmış sol gelenekler yıkıldı. Yani bizim öğrenci yetiştirmemizi istemiyorlardı zaten. Çeperi biraz daha genişletirsek, libareller en fazla iktidarın cevap verdiği ölçüde muhalefet edecektir. Akademinin eskisi gibi dersleri pek anlatabileceğimiz bir yer olduğunu sanmıyorum, inanmıyorum. Kısa vadede etkisi sert oldu pek çok öğrenci pek çok tez ortada kalmış oldu. Danışmanı atılmış  öğrencilerin durumuna değinilmiyor diyorum ya ihraçların ardından okulu bırakmaya zorlanmış öğrenciler var . Mesela Kürt Sorunu çalışan Yücel Demirel’in bir öğrencisi Yücel Demirel ihraç edildikten sonra çocuğun tezine kayyum atadılar . Bölümdeki en muhafazakar faşist hocayı İç Anadolu Kürtleriyle ilgili bir tezin başına koydular hocanın dediği tek şey “Bunlar Türk aslında onu yaz” gibi bir hale dönüyor. Uzun vadede olacak şey ise eğitim öğretim kalitesinin düşmesi.Türkiye’deki üniversitelerde ya ittifakçı iş birlikçi olacaksın ya da muhalefet edemeyeceksin.İşin garibi sessiz kalanları da kendisine katarak büyüyor karanlık.  Bu yüzden üniversitelerin geleceğine dair olumlu bir şey düşünebilmek zaten çok zor. Çünkü zaten devletin politikasına alternatif olarak bugüne kadar başını sosyalistlerin çektiği muhalif akademisyenlerin ürettiği bir tür bilgiden bahsediyoruz bu gün o da yok, o da olmayacak .

  • Yukarıda bahsettiğimiz gibi ihraçların iki boyutu var.İkinci boyut ise ihraç edilen akademisyenler. İhraç edildikten sonra yaşadıklarınızı değerlendirseniz neler söylerdiniz? İhraçlarının ardından bir çok pratik ortaya kondu. Bu deneyimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Açık net söyleyeyim zaten standartları düşük bir adam olarak hayatımı sürdürüyorum.Eskiden beri part-time işçilik yapıyordum hala yapıyorum. Ama akademisyen olarak örgütlenemiyorum. Kamu emekçisi olarak diğer kamu emekçileriyle birlikte örgütlenebiliyorum doğru ama akademisyenlerin ihraçların sonrasında türü akademik olan sadece akademisyenlerin faaliyeti olan dayanışma akademileri haricinde sokakta olan tek şey sokak akademisiydi. Orada zaten çeşitli çalışmalar sürdürdüm ihraç edildiğimden beri , fikir babasıydım zaten Mehmet Mutlu diye bir arkadaş, Süreyya hocanın, Ekin Erdem’in ihraç edilmiş farklı çevrelerden insanların katılımıyla oluşturduğumuz bir grup mevcut.Orada akademisyen olarak o da bir örgütlenme biçimi değil sadece bir pratik hatta bir manevra. Sokağa gidip ders anlatıp kaçma biçiminde… Esaslı bir direniş Yüksel’deki gibi inatçı sürekli bir şey değil. Gidip ders anlatıp döndüğün bir şey. Sendikayla çeşitli faaliyetlerde bulunduk ama dediğim gibi diğer kamu emekçilerinin direnişine destek verme biçiminde oldu bu. Akademisyen özelinde zaten bir direniş ne kadar mümkün tartışılabilir bir şey ama gelgelelim Nuriye Gülmen bir akademisyen Yüksel direnişini başlatan isim. Buraya destekte bulunduk mümkün mertebe çok fazla önerimiz oldu fakat kolektif bir irade ortaya koyamadığımız için bugün açıkçası akademideki direnişin zayıf kaldığını düşünüyorum. İhraç edilen akademisyenler de bu konuda kendi içlerinde öz eleştiri de yapıyorlar zaten.Sonu nereye varır bilinmez fakat şunu biliyorum durdurulamaz bir şey yok. Direndikçe mücadele edildikçe saldırılar mutlaka durdurulabiliyor. Bu tarihi bir kaidedir.

  • Tüm bunların ardından, akademisyenlerin bir kısmının bu pratiklerin uzağında kalmayı tercih etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında ilk başta da söyledim ben gerçekten anlamıyorum. Tüm yaşanan bu şeyin bir yanlışlık sonucu olduğunu düşünen insanı anlamıyorum, ister akademisyen olsun ister başka bir şey. İktidarın özel olarak bizi hedef almakta olduğunu bir türlü kavrayamayan insanları anlayamıyorum.Ama kızdığım tek şey var benim de  pek çok direnme biçimi idrakıma yatmayabilir, insanın idrakına yatmayabilir direnmek buna katılmayabilir buna da hiç kimse kızamaz. Yani aklıyla benimsemediği vicdanı el vermediği halde sırf dostları görsün diye direnişe katılma hali zaten en kötüsü. Bu yüzden idrak edemeyip de direnişe katılmayanları anlayabiliyorum. Ama  paçayı yırtmak için iş birliğine yeltenenleri anlamıyorum. Atıyorum rektörlükle arayı iyi tutalım belki bizi KHK’ya yazmaz kafasını anlayamıyorum. Sırf bu yüzden direnen ve sivrilmiş insanları dışlamayı anlayamıyorum ve yine direnen insanlara söylenmeyi anlamıyorum .Bu kapitalist toplumun kuralıdır zaten her kim ki bireysel çıkarını düşünüp bireysel çıkarları için uğraşıyorsa burjuvazinin çıkarına hizmet ediyordur. Herkesin çıkarı sınıfsal olarak burjuvazinin çıkarına hizmet eder ancak ve ancak kolektif olarak sınıfsal çıkarlarımızı savunursak bir imkanımız var. Bunu da zaten diğer kamu emekçileriyle birleşerek yapabiliyoruz sadece.

  • İlk hedef olarak Barış Akademisyenlerinin ihraç edildiğini gördük. Barış Akademisyenlerinin hedefe alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu çok basit bir şey meselenin imza meselesi olmadığını zaten ihraç edilen ve edilmeyen akademisyenlere anlatabilmemiz bir sene sürdü . Ne oldu imzacı olmayan pek çok akademisyen atıldı imzacı olduğu halde atılmayan var . Aslında imza olayı hiç bir şey değil, imza bir başlangıç . Zaten sürekli 16 Şubat Genelgesi’ni vurgulamamın nedeni bu. Ahmet Davutoğlu başkanlığında yayınlanan genelge benim atıldığım KHK ile aynı maddeleri içeriyor. Bu bütün kamu personeline faxlandı, herkes bundan haberdar edildi, terör örgütlerine selam vereni işten atılır gibi bir bahane uyduruldu ve genelge yayınladı. Yani 15 Temmuzdan evvel OHAL ilan edilmişti zaten. Hukuk  önünü tıkıyordu sadece. O tuğlaları da yıktı yoluna devam ediyor. İmza olayı da zaten bir gösterge oldu yani imza olayıyla küçük bir grubu marjinalleştirdi. İmzacı olduğum için atıldım doğru evet ama imzacı olmasaydım da atılırdım.

 

  • Bu gün OHAL uygulamaları toplumsal yaşamdan eğitime bir çok alana saldırıyor ve bir çok demokratik kazanım kaybediliyor. Üniversiteleri bir mücadele alanı olmaktan çıkarılarak birer kariyer panayırına döndürülmek isteniyor. Sizce üniversite bu saldırılara nasıl karşı koyabilir?

En başta öğrencilerle birlikte örgütlenmek gerekiyor. Öğrencileri dışlayan hiçbir savunma hali hiçbir mevzilenme hali olamaz. Tek bir örnek vereyim öğrenciler boykot ettiği gün Akademisyenlerin üye olduğu sendika derslere devam kararı alıyorsa bu bir koordinasyonsuzluk göstergesidir. Biz bu güne kadar öğrencilerimizi iyi kollayamadığımız için bu haldeyiz zaten. Bizden önce yüzlerce binlerce öğrenci atıldı, hapse atıldı bir sürü tutuklu öğrenciler inisiyatifi var takip ederseniz görürsünüz. Sırf bizi savunduğu için bir sürü öğrenci hala soruşturma geçiriyor. Bizim yaşadığımız her şey dramatize edilerek en azından sosyal medyada ya da birkaç sol gazetede yer alabiliyor onlarınki orada bile yer bulamıyor. Bu gurupla bir özdeşlik kurmadan hiçbir şansımız yok, bu ilk adım. İkinci adım ise kendi içindeki ayrımlara bir son vermeleri gerekiyor. Öncelikle işte imzacı – imzacı olmayan, birinci imzacı – ikinci imzacı Eğitim-Senli Eğitim-Senli olmayan hatta atılmış atılmamış şunlardan bir vazgeçmek hatta sadece akademisyen olmak temelinde değil diğer kamu emekçilerinin direnişi ile üniversitelerdeki direnişi ortaklaştırarak bir organizasyon sürdürmek gerekiyor. Gel gelelim ki böyle bir imkan ihtimal kompartmantalizasyon sayesinde olmuyor yani hepimiz aynı trende gidiyoruz aslında ama farklı kompartmanlarda yolculuk etmeyi çok seviyoruz sorun bu. Ama dediğim gibi öğrenciler meselesi önemli ben en çok bunu önemsiyorum.

 

  • KHK’lara karşı “İşimi Geri İstiyorum” diyerek açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tutuklandı ve açlık grevlerine devam ediyorlar. Nuriye ve Semih için sokağa çıkan Yüksel Direnişçileri her gün gözaltına alınıyor darp ediliyor. Öyle ki artık Nuriye ve Semih demek dahi yasak. Tüm bu sürecin sonunu ve eylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sürecin sonuna ilişkin kehanette bulunamam ama başına ilişkin bir şeyler söyleyebilirim. Nuriye ile ortaklaşamadığımız bir konuydu açlık grevi açıkçası kişisel olarak. Konuşurken arkadaşım o zaman çok daha evvelden kararını beyan etmişti bu konuda uzlaşamamıştık. Hatta bende farklı bir yol seçmiştim o kendi yolunda gitti ben kendi yoluma gittim. Ama  yollarımız kesişti bir yerden sonra. Ben bir noktadan sonra zaten  Nuriye’nin eylemine destek verenlerdendim pek çok arkadaşımla birlikte. Bir noktadan sonra öyle bir hale geldi ki artık tartışacağınız şey açlık grevi de değildi. Bu insan kararını vermiş yapıyor bunu burada tutup açlık grevi eleştirisi yapmak sadece ve sadece iktidarın ekmeğine yağ sürmek olur. Yüksel’de Nuriyeler öyle bir kamuoyu yarattıktan sonra tutup buraya ilişkin özellikle aramızda kalmayacak eleştiriler geliştirmek sadece iktidarın işine yarıyordu. Dolayısıyla açlık grevi her ne kadar benim benimsemediğim bir metod olsa da gidip orada bir günlük açlık grevi yaptım destek için. Daha dün oradaydım ve daha dün dayak yedim orada elimden gelebildiğince gidiyorum. Ama mesele gitmek, orada olmak vs değil sadece. Nuriye ve Semihin durumu kritik ve iktidar ısrarla görmezden geliyor, inanılmaz bir şey ortalama bir hükümet döneminde Nuriye ve Semih çoktan işlerine iade edilirdi. Ama Nuriye ve Semih’in esaslı bir inadı var gerçekten harika bir inatları var ama böylesi bir inadı ancak böylesi bir çirkeflik karşılayabilirdi. Onlar ne kadar inatçıysa iktidarda o kadar çirkef. Ve bu yolla  bir şekilde susturmaya çalışıyor. Medyada yer bulmasını engellemeye çalışıyor, Nuriye Semih demeyi bile suç haline getirdi ve biz artık oraya çıkığımızda işimizi geri istiyoruz diye bağırmıyoruz. Nuriye Semih diye bağırıyoruz sadece yani aslında iktidar yine alanımızı daralttı gerçek bu ama tabi ki direnenlere yoldaşlık etmek direnenlerin artçısı olabilmek herkes için elzem. Bu nedenle Nuriye ve Semihin direnişi bugüne kadar ortaya çıkan en hassas en esaslı odak noktasını oluşturmuş olduğu için tüm kamu emekçilerinin bu direnişle ilgili bir sorumluluğu var. Herkesin elinden geldiğince mümkün mertebe destek atması gerekiyor diye düşünüyorum. Ama tabi ki yeri gelmişken de söyleyeyim sekter dışlamaları da sevmiyorum hani sadece Nuriye ve Semihi işaret edip dışarıda kalan tüm insanları zan altında bırakan ne yaptığını bilmeden tartışmadan yapılan çalakalem yazılan yazılar yada kulaktan duyma yorumlar açıkçası bazen yıpratıyor ve Nuriyelere de zarar veriyor. onları  antipatik kılıyor diye düşünüyorum ama tabi bunlar da azaldı bugün itibariyle. Veli abi, Acun hoca sürdürüyorlar direnişi. Nazife, Esra yine açlık grevinde hepsini ziyaret ediyoruz elimizden geldiğince destek oluyoruz. Ama bizim de bir programımız var onu da uyguluyoruz mümkün mertebe sendikayla da ortaklaşıyoruz. Yani direnişi gördüğümüz her yere gidiyoruz biz de sokak akademisi olarak direnişin olduğu her yere gidiyoruz hiç kimseye sırtımızı dönmedik dönmüyoruz da.

 

  • Son olarak öğrenci ve akademisyen dostlarınıza söylemek istedikleriniz neler?

Akademisyenlere söylemek istediğim şey öğrencilerini yalnız bırakmasınlar. Şuan özellikle bugüne kadar sıkıntı yaşayan meslektaşlarını yalnız bırakanlara söylüyorum öğrencilerini yalnız bırakmasınlar , öğrencilerinin arkasında dursunlar. Öğrencilere de öğrenci inisiyatifini her şeyin üstünde tutmasını söyleyebilirim çünkü öğrencilere bir şey söylemek benim harcım değil.