Dünden Bugüne Faşist Diktatörlükler

Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür” G. Dimitrov

Faşizm, emperyalizm döneminde ve proleter devrimler çağında, burjuva diktatörlüğünün sınıf hakimiyeti sistemlerinden biridir. Burjuvazi, parlamenter demokrasi biçimi ve yöntemleri ile halk kitlelerini sınıf egemenliği altında tutamadığı, kapitalist sistemin krizlerine yanıt olamadığı dönemde ortaya çıkmıştır.

Faşizm burjuvazinin sınıf egemenliğinin son aşamasıdır. Daha fazla sömürü ve kar üzerine kurulu burjuva devletlerin başvurduğu en katı yönetim biçimidir. Burjuvazi; egemenliğini korumak, kitlelerin devrimci çıkışını bastırmak ve kapitalizmi sürdürülebilir kılmak için faşist dikta rejimleri inşa etmiştir.

Faşizmin doğduğu coğrafya: İtalya

İtalyan siyasal yaşamında özellikle I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında oluşan kapitalist ekonomik bunalım, burjuva demokrasisi aracılığıyla yönetilemeyecek konuma geldi. 1917 Ekim Devrimi’nin ardından İtalya’da sosyalist devrimin gerçekleşmemesi, yaşanan sistem krizine karşı burjuvazinin sınırsız bir karşı-devrimci şiddetine dayanan faşizmin doğmasına yol açtı.
İtalya’da siyasi gelişmelere paralel olarak faşist örgütlenmeler, sistem krizine ve yükselen devrim ihtimaline karşı ortaya çıktılar. Benito Mussolini taraftarı siyah-üniformalı paramiliter gruplar bu faşist ögütlenmelerin somutlaşmış haliydi. Lakabı ‘’Siyah Gömlekliler’’ olan Mussolini’nin paramiliter çeteleri sosyalistlere ve sendikalılara, toplumsal muhalefeti ezmek için vahşice saldırmaya başladılar.

1921 itibariyle, devrim ihtimalinin yok edilmesiyle Mussolini, İtalya’nın ana siyasi gücü haline geldi. 19 Ekim 1922, bir pazar günü, İtalyan ve ka­ra faşist bayrakları ile donatılmış bir tren, faşizmi herhangi bir çatışma yaşanmaksızın ikti­dara, Roma’ya götürdü. İtalyan kralı ve burjuvazisinin Mussolini’nin iktidarı alışına sessiz kalmaları, İtalya’da yaşanacak devrim ihtimaline karşılık faşizme mecbur olmalarıydı.

Mussolini iktidarı aldıktan sonra faşizmi kurumsallaştırma hamlelerine girişti. Basın, siyasi iktidarın denetimine sokuldu. Hükümete koruyucu yasama yetkileri aracılığıyla ülkeyi yönetme imkânı verildi, parlamenter sistem kaldırıldı. Toplu iş sözleşmeleri faşist sarı sendikalara verildi, grev hakkı kaldırıldı. Bütün siyasi partiler kapatıldı. Faşizmi kurumsallaştıran ceza yasaları yürürlüğe getirildi.

Bütün karşı devrimci, şoven, gerici iktidara rağmen, 1926 — 1945 yılları arasında başkaldırılar da gerçekleşti. Bir çok direnişçi faşizmin kurbanı oldu. Devrimci hareket kendini yeraltı mücadelesinde var etti. İtalya’da faşizmin yıkılışı ise 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonucunda Kızıl Ordu’nun İtalyan faşizminin müttefiki yayılmacı Alman faşizminin yenilgiye uğratmasıyla mümkün oldu.

Türkiye’de Faşist Diktatörlüğün İnşası

Osmanlı’nın dağılma süreci hızlandıkça, Pan-Türkist düşünce güç ve yaygınlık kazanmıştır. Parçalanma fobisiyle birlikte gelişen ırkçı şoven ideolojinin, Ermeni, Rum ve diğer halklar nezdindeki yansıması baskı ve katliamlar oluyordu. İttihat ve Terakki, Türk ırkına dayalı yayılmacı bir Turan İmparatorluğu kurmak için Kafkaslara yönelirken, Anadolu’da ise, etnik temizlik gerçekleştiriyordu. Etnik temizlik politikası, 1800’lü yılların son döneminden itibaren sistemli olarak sürdürüldü.
1923’de yeni kurulan cumhuriyet rejimi de, birçok bakımdan İttihat ve Terakki’nin katliamcı, ırkçı, şovenist anlayışı üzerinde yükselmiştir Kemalizm, İttihat ve Terakki arasındaki ilişkiler ve  klikler arasındaki çatışmanın gereği olarak düzenlendi. Fakat, Anadolu’daki diğer halklara karşı ırkçı, şoven, milliyetçi politikalar korundu. Kuzey Kürdistan’da sömürgecilik ve Hatay ilhakı ile yayılmacı politikalar izlenmeye devam etti.
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası oluşan iki kutuplu dünyada Türkiye, batı emperyalizmiyle iç içe geçmeye başladı. ABD ve AB sermayesi Türkiye’ye giriş yaptı. Türkiye, Kore Savaşı sonrası NATO’nun bir parçası oldu. Kontragerilla örgütlenmeleri başladı. Sermaye’nin girişi ile faşist diktatörlük inşası başladı.
Türkiye’de faşist diktatörlük, 1960 darbesiyle kurumsallaşmaya başlayıp  1971 ve 1980 askeri darbeleriyle sağlamlaşırken , 28 Şubat yarı askeri darbesiyle tahkim edildi. Devlet sisteminin yönetimini¸ kontragerillacı generaller oluşturuyordu. Devlet yönetiminin temel organı  MGK ’ydı. Devletin bütün bürokrasisi ise MGK’ya tabiydi.

Faşist Diktatörlüğün ideolojik dönüşümü

Burjuva Türk Devleti’nin 1930’lu yıllar itibariyle resmi ideolojisi Kemalizm olageldi. Politik islam devletten dışlanarak “Laiklik” adı altında Sünnni-Hanefi mezhepçilik devletin aparatı olarak kullanıldı.
Menderesli yıllarda ve soğuk savaşla birlikte, ABD emperyalizmi anti-komünist “yeşil kuşak” politikasıyla politik islamın gelişimine yol verdi. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle Türk-İslam sentezi Kemalizme aşılandı. Böylece faşist MGK diktatörlüğü kemalizmin toplumsal tabanını genişletmeye yöneldi.

Kemalizme vurulan Türk-İslam aşısı tersi etki doğurarak politik islamın toplumsal tabanını genişletti. Tabanı daralan kemalizmin gerçekleştirdiği  28 Şubat darbesi başarısız oldu. 90’ların sonunda 2000’lerin başında devlet krizi burjuva değişim programı aracılığıyla Türkiye’nin emperyalist küreselleşmeye entegrasyonuydu. Emperyalist mali oligarşi ve işbirlikçi sermaye oligarşisi birlikte ekonomik alt yapıda değişimine uygun olarak siyasi üst yapıda değişimi hızlandırdı. AKP-Cemaat ittifakı bu dönemde iktidar oldu. Sermaye oligarşisi ABD ve AB ile birlikte politik islamcı AKP-Cemaat ittifakı generalleri yenilgiye uğrattı. 27 Nisan muhtırası sonrasında gelinen cumhurbaşkanlığı seçimi kırılma noktası oldu. Faşist diktatörlüğün yarı askeri niteliği değişime uğradı.

Faşist diktatörlüğün askeri karakterindeki değişimle birlikte coğrafyada gelişen Rojava Devrimi, Gezi-Haziran ayaklanması, 7 Haziran seçim zaferi faşist diktatörlüğü krize soktu. 6-8 Ekim Serhildanı ile başlayan süreç ve Suriye politikasının çökmesi rejimi derinden sarstı. Faşist Diktatörlük, 20 Temmuz’da sosyalist gençlerin arasında patlattığı bombayla saray darbesini yürürlüğe soktu. Faşist diktatörlüğün geçmişte yönetim organı MGK’nın yerini saray aldı. Sömürgeci faşist diktatörlük, Kuzey Kürdistan’da Kürt özgürlük hareketiyle özyönetim savaşlarına girişti. Türkiye tarafındaysa gözaltı-tutuklama terörü, kitle katliamları, baskı ve sansür politikaları yürüttü.
Rejim krizi ise derinleşmeye başladı. 15 Temmuz askeri darbe girişimi böyle bir dönemde patlak verdi. Devletin egemen kliklerinden Cemaat ve Erdoğan silahlı olarak çatıştı. Erdoğan, paramiliter güçleri ve diğer kliklerle ittifakı ile bu darbe girişimini başarısızlığa uğrattı. Yenikapı’da kurulan ve egemen kliklerin tamamını kapsayan millici-faşist cephe rejim krizinde egemen kliklerin pozisyonunu göstermiştir. Erdoğan şahsında yürütülen başkanlık rejiminin inşası, faşist diktatörlüğün varlık yokluk savaşımıdır.