Devrimci Olmak Devrimci Yaşamaktır – Genç Yapıcılar

 “Devrimci olmak devrimci yaşamak demektir. Bir insanın devrimci yaşayabilmesi için devrimci bir yaşam pratiğine sahip olması, devrimci düşünmesi ve en önemlisi duygu dünyasını devrimcileştirebilmesi gerekir” (Kutsiye Bozoklar)

Devrim ve onun güzergahında fikirlerimizle örtüşen, görüşlerine ikna olduğumuz, mücadele anlayışı ve pratiklerine güvendiğimiz, kendi yaşamımızı devrimci görüş açısı ve devrimin ihtiyaçlarına göre yönetme düzeyine çekecek bir kolektifin parçası olmaya karar verip devrimci mücadeleye dahil olduğumuz ilk zamanları düşünelim. Şüphesiz çevresinden, ailesinden veya kendi ilgisinden hareketle örgütlerin programatik görüşleri ve ideolojik hattını bilerek bir değerlendirme yapıp örgütlenen insanlar sayısızdır. Ama deneyimler ve gözlemlerimizin gösterdiği, gençlik mücadelesinde örgütlenmeye adım atmaya karar verilen zamanlarda, yüksek düzeyde Marksizm-Leninizm veya benzeri ideolojik-teorik konularda donanımlı olunmadığı gerçeğidir. Birçoğumuzun hikayesi dahil olduğumuz kolektifin program, tüzük ve strateji-taktik gibi temel konularını ele alıp değerlendirerek başlamamıştır. Ya hareketin bir eyleminden etkilenmişizdir ya da kendi durduğumuz yerden daha özel bir noktadan ilişki kurarak adım atmaya başlamışızdır. Buradan hareketle, genel itibariyle genç devrimciler için devrimcileşmenin ilk adımının itiraz ve reddetmekle atıldığını görüyoruz. Kurallara, kanunlara, koşullara, yasaklara, hayatın gerçeklerine, mahalleye, aileye, akrabalara, müdürlere, patronlara vs. diye çoğaltabiliriz. Bu itirazın yolu başka itiraz edenlerle kesişiyor. İnsan kendisi gibi düşünenleri ve itiraz edenleri görüyor ve bu ortak zemin karşısındakileri kendisinden hissetmesine vesile oluyor. Hem fikirsel hem de manevi bir bağ bu anda boy vermeye başlarken itirazımızın ne anlama geldiğini anlamaya başlayarak örgütleniyoruz. Örgütlenmenin anlık bir şey değil bir süreç olduğunu kavrıyoruz. Tarihin bir anında yaşanan gelişme insanı örgütlenme sürecinde itilim yaratabilir ancak gerçek anlamıyla devrimi kavrama, örgütü tanıma ve örgütlü yaşamı inşa etmek bir süreç olarak gelişiyor. 

Devrimci Olanı Yaratabilmek

Kimse doğuştan bir yeteneğe sahip değil. Öğrenmek ve öğretmek edinilen yeteneklerdir. Onun özünü oluşturan etken ise emektir. Öğrenmeye, öğretmeye, değişmeye ve gelişmeye emek harcamak istediğimiz ve pratikte bunu örgütlediğimiz koşulda yol yürürüz. Ve elbette yolun büyük kısmını yürürken öğreniriz. Örgüt öğretiyor, geliştiriyor. Öğrenen-gelişen kolektif akıl ise örgütü geliştiriyor. Ve bugün görmeli ki, öğrenmenin ve öğretmenin karakteri, biçimi ve sınırsızlığı, koşulların değişimiyle birlikte yenileniyor. Bizi hayatın dayattıkları karşısında adım atmaya zorluyor ya da geri sürüklüyor. Olduğumuz yer, dün için ileri bir düzeye işaret ediyor olabilir ama bugünün koşullarında o aynı yerde durmak, durulan yerin durulması gereken yer olduğu anlamına gelmiyor. O nedenle değişeni ve değişmekte olanı görmek, koşullara teslim olmadan ve uzlaşmadan devrimci olanı yaratabilmek, günün ihtiyaçlarına göre yaşamı örgütlemek, iddiamız olan devrimin kazanılmasının en önemli ölçütlerinden biri haline geliyor. 

Devrimci görüş açısıyla gelişimini sürdüren kolektif yapılar, bu yolu göklerden gelen bir karar veya anlayışla yürümezler. Ne yaptığımızı bir düşünelim; Devrimci örgüt olmanın ve kalabilmenin gereği olarak örgüt mekanizmalarında tartışarak fikirler oluşturuyor ve kolektif fikrin eylemini yaratıyoruz değil mi? Yani bu süreci biz örgütlüyoruz, işin öznesi biziz. O nedenle başarı ve başarısızlığın nedenini önce kendimizde arıyoruz. Doğru olan ve olması gereken budur. Eğer devrimci bir gençlik örgütü devrimcilerden, yani yaşamını devrimin ihtiyaçlarına göre sürdüren devrimcilerden oluşmuyorsa, hareketin politik-ideolojik ve örgütsel devrimci bir değişim ve mücadele hattına girmesini beklemek büyük bir yanılgı olur. O nedenle fikri devrimci olanın eylemi de devrimci olmalıdır. 

Dünyayı değiştirme iddiası taşıyan devrimciler için bir üst kimlik olarak devrimcilik vardır ve her şey ona tabii olmalıdır. Yaşamla, doğayla, aileyle, insanla, düşmanla, işçi sınıfı ve ezilenlerle, yoldaşlarla, eserinin devrim olacağını söylediğimiz kitlelerle, eşyayla vb daha sayabileceğimiz onlarca şeyle kurulan ilişki bu zeminde ele alınmalı ve politik karakter kazanmalıdır. Her şey devrimin kazanılması içindir. Bunun başarılabilmesi için vazgeçilmezimiz ise disiplindir.

Devrimci Gelişimin Yöntemi ve Pratiği Olarak Disiplin

“Burjuva bir partideki veya askeri örgütlerdeki disiplin anlayışı ve yöntemleriyle, devrimci bir partideki veya devrimci askeri örgütlerdeki disiplin anlayışı ve yöntemleri birbirinden niteliksel olarak farklıdır. Bu ideolojik farklılığın belirlediği bir durumdur. Buna karşın her iki cephede de disiplin zayıflığı amaçlarla, hedeflerle ilişkilenişte bir güçsüzlük verisidir” ( Örgütçüye Notlar, Süleyman Günebakan, sayfa 155)

Disiplin kavramı aslında genel olarak baktığımızda sempatik çağrışımlar uyandırmaz hatta çoğu zaman biçimsel kavranır ve uygulanır. Biçimsel kavranışı ve uygulanışı daim olduğu müddetçe bir kolektif kültür inşa edilemez – edilirse de o kültür sorunlarla dolu ve çağın gerisindedir-  gelişim örgütlenemez. “Şu yapılacak, bu edilecek, şöyle olmalı, böyle yapılmalı” gibi üstten yaklaşımlar ve yetkicilikle disiplinli devrimcilik örgütlenemez. Bu yaklaşımlar, devrimci değişim ve gelişimin sağlanması için oluşturulmuş disiplin anlayışından uzaktır. Disiplin dayatılarak oluşturulamaz, karşı tarafın özümsenmesi esas alınır. Disiplin, genelde disiplinsiz yaşayan ve disiplini biçimsel kavrayan insanların itiraz ettiği ve rahatsız olduğu bir gerçektir. Disiplini böyle ele alarak yorumlayanlar, gelişimlerinin önünü kapatmakla birlikte liberal eğilim ve anlayışların meşrulaşmasına neden olurlar. Fakat disiplin rahatsız olunacak bir kavram ve anlayış değildir. Devrimciler için disiplin, yaşamının olmazsa olmazıdır. Olmadığı koşullarda hiçbir iddianın başarıya ulaşamama şansı yoktur. Disiplin kavram olmaktan çıkıp devrimci gelişimin yöntemi ve pratiği olarak ele alındığında gelişimin önü açılacak ve hız kazanacaktır. 

Devrimcileşmek Gelişimdir

Devrimci yaşam hazır bir kalıp değildir. İnsanın örgütlendiği anda içtiği iksir veya giydiği bir kıyafet değildir. Sınanarak, çarpışarak, aşarak, yıkarak, yıkılarak, değişerek-değiştirerek, her şeyle mücadele ederek inşa edilen yaşamdır. Devrimci olmak devrimci yaşamaktır. Devrimcileşmek gelişimdir. Örgütlülük işidir. Ve gelişimin yönetilmesinin sınanmış yöntemleri ve anlayışları vardır. Disiplin de bunların başında gelir. Disiplinin nasıl anlaşıldığı, nasıl kavrandığı ve uygulandığı bu gelişimin yönünü tayin eder. Şüphesiz bu öncelikle bir öz disiplindir ve tamamen devrimin ihtiyaçlarıyla kurulan ilişkiyle ve pratikle sınanabilir. İkna olmak ve kolektif enerjiyle ilgilidir. Eğer bir devrimci, devrim fikrine ikna değilse ve devrimin gerçekliğine inanmıyorsa, yaşamını inanmadığı bir olgunun şekillendirmesi beklenemez. İkna üzerine kurulu her şey gelişimi hızlandırırken, kişiyi edilgenlikten özne olmaya taşır. İkna olmaktan kastımız “kuralların kabulü” değildir, yaşamı değiştirme isteğinin özümsenmesi ve iç hukukun anlayış olarak kavranmasıdır. Yani gelişim gibi disiplin de kişilerin emeğiyle ilgili olduğu kadar kolektivizmle de doğrudan ilgilidir. Birbirinden ayırmak biçimselliği ve sığ yaklaşımları geliştirir. 

Politika-Örgüt-Kadro

“Devrimci somut koşulların değişmesiyle devrimciliğini yenileyen ve kendini dönüştüren kişidir”

Büyük bir iddiaysa eğer dünyayı değiştirmek, insanca yaşamı kazanmanın gayreti ve onu taşımaksa onur,  o zaman devrimcinin görevi ona göre yaşamaktır. Günlük yaşamından tutalım da duygu dünyasının şekillenmesine kadar her şey bir tutarlılık içerisinde olmalıdır.

Devrimin güncelliğine dair çokça eğitimler ve tartışmalar yapmış ve hatta politik faaliyet, ideolojik ve örgütsel gelişimini bu gerçeğin üzerine inşa ederek yol yürüyen kolektifin özneleri, niteliksel sıçrayışımızın tayin edici unsurlarıdır. Başka bir yoldaşının gelişimini dert etmeyen, onun gelişimin kendi gelişiminden ayrı değerlendirerek “rekabet ve kıskançlık” gibi küçük burjuva duygularla yaşamaya başlayan, kendi değişim ve gelişiminin kolektifin ve hatta devrimin gelişimi olarak değerlendirmeyen sığ yaklaşımlar, mücadele edilmesi gereken anlayışlardır. Kolektifin yüzlerce yıllık gerçekler içinde sınanmış devrimci kültür ve anlayışı vardır. Hayatın gerçekleriyle sınanarak oluşturulmuş kolektif iç hukuk, yoldaşlık ilişkileri ve devrim fikrini benimsemek üzerinden yükselerek nitelik kazanır. Bu disiplini sağlayamamış hareketler politik mücadeleyi yükseltemez, onun yükselmediği hiçbir koşulda da yenilenemez ve değişimini örgütleyemez. Bu görüş açısıyla düşündüğümüzde ise net sonuca varırız; örgüt kadrolardan bağımsız ele alınamaz. Onun oluşturan profesyonel devrimciler, kadrolar, taraftarlar ve sempatizanlar vardır.  Ancak onu karakterize eden, adanmış devrimcilik anlayışıyla yaşamını örgütleyen profesyonel devrimciler ve kadrolardır. Bu nedenle en ileri örneklerimizin disiplini ön açıcı ve yol gösterici olmalıdır. Birbirinden öğrenmeye kendisini kapatan devrimcilik, kitlelerden öğrenmeye de kendisini kapatır ve kendi küçük-dar dünyasında debelenip kendi gerçekleriyle yaşamaya devam eder.

Bizimle Değişecek

Gençlik değişiyor, kuşaklar değişiyor. Hayat olduğu yerde saymıyor. Gençliğin sorunları, talepleri ve özlemleri değişiyor. Dili, jargonu, ilgi alanları, mekanları ve yaşayış biçimleri değişiyor. Bu, devrimci potansiyelin kaybolduğu anlamı taşımaz, bir yozlaşma olarak değerlendirilemez. Şüphesiz bu kapsamda değerlendirmeler yapabileceğimiz noktalar sayısızca mevcuttur elbet ancak kitlenmemiz gereken yer; bu değişim içerisinde devrimci potansiyel nerede nasıl biriktiği, kendini nasıl yönettiği ve ifade ettiği olmalıdır. İşte bu değişimi kavradığımız anda müdahale gücümüz genişler, etki düzeyimiz artar. Onu değiştirmek için onun gibi olmak gerekmez, onunla ilişki kurarak onu anlamayı ve devrimci zeminde geliştirmenin yöntemini yaratmayı gerektirir.