Devrimci Gençlik Mücadelesine Davet – İsyan Avaşin

Haziran Ayaklanması, Kobanê Serhildanı, 7 Haziran Yenilgisi gibi darbeler yiyen siyasi iktidarın 2015’te tasfiyecilik koşullarını ağırlaştırdığını, Suruç Katliamı’ndan bu yana her türden demokratik kazanıma saldırı, devrimci demokrat kuvvetlere dönük saldırı ile toplumsal mücadele kuvvetlerini tasfiye etmeye çalıştığını aynı dosya kapsamında gençlik hareketinin durumunu tartışırken yazdık. Bu yazıda hedefimiz, gençlik hareketi içinde unutulmuş polemik kültürünü kendi durduğumuz yerden beslemektir. Tasfiyeci saldırıların, burjuva ideolojik hegemonyanın gençlik hareketinde etkilerini tartışmak için bir giriş yapmak ve kimi yol arkadaşlarımızın politik-ideolojik çizgisini devrimci olana bükmek istiyoruz. Kimi anlarda Özgür Gençlik Kolektifi olarak benzer yönelimlere girmiş olsak da hem ilerletici bir karşılık alamadık hem de daha nitelikli polemik örnekleri açığa çıkartamadık. Gençlik kitlelerini burjuva devlet karşısında bir cephe olarak örgütleme görevini üstlenen yapıların gençlik hareketinin gelişim sorunları, devrimci gençlik siyasetinin olanaklarına dair ciddiyetle tartışması gerektiğini düşünüyor bu nedenle mütevazi bir adım daha atıyoruz. Bir kez daha “Aman tadımız kaçmasın.” demiyor ve gençlik mücadelesinin tarihinin, gelişimine güç katan pratiklerin en şiddetli eleştirilerin süzgecinden çıktığının örnekleriyle dolu olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Geride bıraktığımız süreçte gelişen ve gençlik hareketinin doğrudan muhattabı olduğu bizim de gençlik hareketi tarihi ve deneyimleri itibariyle oldukça önemli bulduğumuz çeşitli gündemlere müdahalede bir dizi gençlik örgütlenmelerinin pratikleri, ideolojik-politik yaklaşımlarını masaya yatırmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda Boğaziçi Direnişi ve çeşitli gençlik örgütlenmelerinin yaklaşımlarını, barınma sorunu etrafında gelişen Barınamıyoruz Hareketi’ni, Barınamıyoruz Hareketi’nin sönük bir kopyası sayılabilecek Yurtsuzlar pratiğini, Gençlik Örgütleri ve bu zemini yaran Üniversite Öğrencileri pratiklerini tartışmayı elzem görüyoruz.

Gençlik Hareketinin Boğaziçi İmtihanı
Boğaziçi Direnişi niteliksel olarak gençlik hareketi içinde özgündür. Eylemlerin ilk gününe dair değerlendirmemiz: 4 Ocak günü “Katil polis üniversiteden defol” sloganı ile polis barikatına kitlesel olarak yüklenildi. O gün eylemlere katılanların birçoğunun ifade ettiği şey, somut bir kazanımın yani kayyumun gönderilmesinin henüz gerçek kılınmamış olmasına rağmen eylemden kazanarak ayrıldığını hissetmiş olmaları. Gün sonunda toplumsal mücadelenin birçok kesiminde ve başkaca kentlerde polise karşı militan duruş ve kitlesel karşı koyuşun yarattığı umut ve cesaret dolu bir motivasyon vardı. Boğaziçi Direnişi; kayyum rektörler şahsında politik özgürlük gaspına karşı kitlesel ve döneme göre militan bir karşı koyuştur. Hareketin muhtevası üniversite sınırlarını, öğrenci gençliğin kesimsel taleplerini çok hızlı aşmış ve politikleşmiştir. Her anı devletle karşı karşıya örgütlenmiş, toplumsal mücadelenin farklı kuvvetleriyle etkileşime girmiş, hareket kendini doğrudan faşist şeflik rejimi karşısında konumlandırarak örgütlenmiştir. Gençlik hareketi tarihi bakımından bu niteliğiyle özgündür. Bu gerçek kuşkusuz gençlik kitlelerinin o an içinde eriştiği politizasyon düzeyi ve devrimci potansiyel bakımından bize çok şey anlatmalıdır. Ancak gençlik hareketinin değişik siyasal öznelerinin bu gerçekle kurduğu ilişki ve devrimci potansiyeli gerçekleştirme görevine karşı kayıtsızlığı o dönem değişik yazılarımızda işlenmiştir. Devrimci potansiyeli işleyerek yol açmak yerine en geri düzeyi ölçü alıp hareketi muhafaza etme yönelimi, kitle hareketini ileri taşımak için birleşik önderlik ihtiyacına gözünü kapatıp “ Öğrenciler bizden daha iyi kendini yönetir zaten.” türünden pespaye demokrasici -esasen de küçük hesapçı- fikirler, yaratıcı olanla buluşmayı ne yapacağını bilmemenin kılıfı haline getirme, kendi siyasi kimliğini geniş demokratik kitle örgütleri içinde gizleme ve demokratik kitle örgütleri içinde gizemli oyunlar oynama gibi envai çeşit politik ideolojik anlayış sorunu bu dönem açığa çıkmıştır hareketin değişik öznelerinde. Kuşkusuz ki gençlik mücadelesinin her siyasal örgütlenmesinin programı ve politika yapış biçimi birbirinden farklıdır. Fakat misyonu itibariyle gençliği örgütleme, ona önderlik etme ve yol gösterme göreviyle yükümlüdür. Boğaziçi Direnişi boyunca Gençlik Hareketi Koordinasyonu’nun kitlesel eylemleri kampüse sıkıştırma çabası, Öğrenci Kolektifleri’nin ‘Bu Boğaziçi’nin meselesidir, orada olan örgütlesin.’ anlayışı bahsettiğimiz misyonu oynamaktan yoksundur. Hareketin birleşik önderliğini oluşturmaktan uzak ve yer yer üçü beş yapma çabası ile hareket edilmiştir. Nitekim Öğrenci Faaliyeti, Öğrenci İnisiyatifi ve Öğrenci Dayanışması da aynı biçimde meseleyi kavramış, toplumsallaşmakta olan bir gençlik hareketini örgütleme görevini ‘dışarıdan müdahalecilik’ olarak anlamıştır. Dolayısıyla direniş eylem-gözaltı-adliye bekleyişi çemberine sıkışmış, kendisine yön bulamayan öğrenci gençlik zayıflayarak geri çekilmiştir. Boğaziçi Direnişi çokça tartışıp sonuçlar çıkaracağımız bir süreç olsa da ideolojik olarak yön verilmemiş bir hareket ve gençlik mücadelesinin siyasal öznelerinin dönemsel görevlerine sırt döndüğü bir deneyim olarak hafızalara kazındığını belirtip noktalayalım.

Üniversite Öğrencileri Hangi İhtiyaca Cevaptır?
Bu sürecin sonucunda Gençlik Örgütleri zemini Suruç Katliamı yıl dönümü anmaları, 10 Ekim anmaları, polis şiddetine karşı eylem vb. birçok pratikte yakaladığı birleşik mücadele anlayışının gerisine düşmüştür. Faşizmin gençliğe ve toplumsal kesimlerin tamamına saldırılarını canhıraş arttırdığı bir süreçte gençlik mücadelesinin çeşitli örgütlenmeleri asgari zeminde birleşip faşizm karşısında bir kuvvet olmak yerine mevcut pratiğin de gerisine düşmüş ve çeşitli pratikleriyle rüştünü ispatlamış bir zemin olan Gençlik Örgütleri toplamı Üniversite Öğrencileri tartışmasıyla iki kutba ayrılmıştır. Boğaziçi Direnişi sürecinden ders çıkaramamış olacaklar ki Öğrenci Faaliyeti, Öğrenci Kolektifleri, Öğrenci İnisiyatifi ve Öğrenci Dayanışması gençlik örgütlerinin çokça kez kullandığı ‘Üniversite Öğrencileri’ imzasıyla çeşitli eylemler örgütlemeye başladılar.

Bu imzayı kullanıp kullanamayacakları tartışmasına girmeden dosdoğru bu pratiğin gençlik hareketini zayıflattığını belirtmek isteriz. Bir dizi örneği olsa da yukarıda isimlerini saydığımız gençlik örgütlenmeleri daha önceleri 6 Kasım YÖK karşıtı eylemleri çoğu gençlik örgütüyle yan yana gelip örgütlerken bu sene Beyazıt’ta gerçekleşen eylemin örgütleyicisi olmayıp 7 Kasım günü Şişli dolaylarında ‘YÖK’e, Genelgeye, Saraya Karşı Üniversite Ayakta’ şiarıyla ayrıca bir eylem gerçekleştirdiler. Dostlarımıza soruyoruz eylem biçiminden sloganına kadar Beyazıt’ta yan yana gelen örgütlerle ortaklaşılabilecekken ayrı bir eylem örgütlemenizin gerekçesi nedir? Söylediğiniz hangi söz, attığınız hangi slogan Beyazıt Meydanı’nda yankılanandan farklıdır? Faşizm bugün bölüp parçalayıp dağıtırken bir YÖK eyleminde dahi yan yana duramayan dostlarımız sahiden üniversiteyi nasıl ayağa kaldıracaklardır? Tarihsel hafızamız, devrimci gençlik mücadelesi deneyimimiz ve birleşik gençlik mücadelesi anlayışımızla açıkça ifade etmek isteriz ki bu anlayış belki Üniversite Öğrencileri imzasının arkasına sıralanan örgütlenmelere birkaç genç kazandırır fakat bir gençlik hareketini ne yazık ki örgütlemez.

Bugün faşist şeflik rejimi gençliği faşist saflarda örgütlü kılmak istiyor, örgütleyemediği kesimleri ise apolitik ve çaresiz, bireyci ve bencil, korkutulmuş ve bilinçsiz kılmak için tüm kozlarını oynuyor. İşsizliğin suçlusunun mülteciler olduğu, üniversitedeki ortamın suçlusunun devrimciler olduğu, özgürce yaşamanın çaresinin Avrupa, ekonominin düzelmesinin çaresinin ise yine sermaye olduğu yanılgısı gençlik saflarında büyütülüyor. Devrim ve sosyalizm somut gerçeğini bir hayal olarak görme, politik eylemi gereksiz, ezilenlerin şiddetini terör ve vandallık görme, dayanışmayı değil bencil yaşamayı esas alma, örgütlü mücadele yerine birey aktivist olmayı seçme, kolaycılık ve bencil tahammülsüzlüğü gençlik kitleleri arasında oldukça yaygındır. Kendi gücüne güvensiz, iktidar bilincinden yoksun olduğu için emekçileri bir çözüm odağı olarak görmekten uzak olan yığınlar Erdoğan karşısında kurtarıcı olarak 6’lı masa ile buluşabiliyor. Bu tablo içinde devrimci olana yönelme, kendi gücüne güvenme ve emekçilerin iktidarının gerçekçi tek çözüm olduğunu kavrayabilecek sınırsızlığı potansiyel olarak barındıran kesim gençler. Dolayısıyla kendini devrimci bir gençlik örgütü olarak tanımlayan, gençliği faşizm karşısında örgütleme iddiasıyla nefes alan her örgüt bu potansiyeli örgütlemeyi önüne çekmek zorundadır. Dünyada ayaklanmalar baş gösterirken, kapitalizm varoluşsal bir kriz içindeyken ve faşist şeflik rejiminin içinde bulunduğu krizden çıkış kapısı ufukta yokken rejim gençlik kitlelerini özel biçimde hedefleştiriyor, önlem alıyor ve faşist abluka altında tutuyor. Buradan hareketle öncelikli görev barikatı aşacak, ablukayı dağıtacak antifaşist direnişi örgütlemek olmalıdır. Seçim sürecinin de gelmesiyle süreç keskinleşecektir. Bugün dünyasal anlamda kapitalizmin gevşeme, burjuva iktidarların taviz verme zemini yoktur. Ortadoğu’da emekçiler ve ezilenler için iki seçenek vardır; ayaklanma-savaş ya da teslimiyet. Bu tablo içinde düzen içi kalarak kazanım elde edeceğini sanmak, daha geniş kesimlere hitap ederek genişleyeceğini sanmak, bazı konulara değmeyerek darbelenmeyeceğini düşünmek ayakta uyumak olur. Bu topraklarda gençlik hareketi için örgütsel varlığını sürdürmekle, ablukayı dağıtarak yolu açmak için artık birleşik antifaşist mücadeleyi büyütmek zorundayız.

Peki ya yeni bir gençlik hareketini tartışan, emekçi solun krizini gençliğin aşacağı iddiasıyla hareket eden dostlarımızın gençliği bir cephe olarak örgütleme göreviyle kurduğu ilişki bu düzeyde iken nasıl başaracağız? Faşist şeflik rejimi yasal ya da değil her türden zoru ezilenler karşısında örgütlerken, üniversitelerde faşist çeteler palazlandırılırken öğrenci olmak ve öğrencinin derdiyle dertlenip öğrenci gibi yaşamak bizi nereye götürür?

Barınma Sorununa Çözüm: Tasfiyeci Anlayış
Geride bıraktığımız senenin başında işçi-emekçiler gibi öğrenci gençlik de barınma sorunu ile karşı karşıya kaldı. Bu gündeme dair ilk pratik Barınamıyoruz Hareketi tarafından örgütlenmiştir. Gençlik kitleleri içinde barınma sorununun eylemli bir yanıt bulabileceği, Boğaziçi Direnişi’nin birikimiyle hızla kitleselleşip politikleşeceği bir zemindi barınma hakkı için mücadele zemini ancak eylemlerin başında “Biz eylem yapmıyoruz, bu bir eylem değildir.” sözünde kendini gösteren Barınamıyoruz Hareketi’nin tasfiyeci görüş açısı, kendi dışında soruna müdahale etmeye çalışan örgütlere karşı kayıtsızlık, dar grupçu yaklaşımlar, küçük hesaplar ile bu zemin politikleşemediği ve birleşik karakter kazanamadığı için devlet zoru ile bastırılmıştır. Barınamıyoruz Hareketi’nin ilk eylemi ve sosyal medyada, toplam demokratik kamuoyunda barınma sorunu etrafında oluşan tepkiyle beraber “Yurtsuzlar” rumuzuyla örgütlenen çalışma yine aynı bileşenin, Üniversite Öğrencileri imzasıyla hareket eden eylem birliğinindir. O süreçte barınma sorunu gündemiyle örgütlenen gençlik örgütleri toplantılarına dostlarımız ilgisiz kalmış, buna rağmen kendileriyle yapılan; eylemleri birleştirme, barınma sorunu halkasından birleşik bir hat örme, bu eylemleri sonuç alıcı bir kampanyaya dönüştürme ve yaygınlaştırma tartışmaları olumsuz yanıtlandığı gibi henüz “Yurtsuzlar” rumuzunun Öğrenci Kolektifleri’nin bir çalışması mı yoksa Üniversite Öğrencileri imzasıyla eylem birliği yapan bileşenlerin ortak çalışması olup olmadığı konusunda dahi kafaların karışık olduğu görülmüştür. Esasen Boğaziçi Direnişi ve barınma sorunu etrafında yakalanan devrimci potansiyel, dar grupçuluk ve küçük hesapçılıkla yamultulmuş, faşist baskı ve yasak ile de kabuğuna itilmiştir. Mevcut durumu değiştirme görevinde başarısızlık kendi kolektifimizin de içinde olduğu gençlik hareketinin tüm siyasal öznelerinin başarısızlığıdır ancak durumu değiştirme görüş açısından yoksun ve dönemin görevlerine dair yamuk bir görüş açısı olan “Üniversite Öğrencileri” imzası altındaki eylem birliği bu yazının muhattabıdır.

Barınma sorunu; emperyalist küreselleşme çağında çığ gibi büyümüş, emekçilerin ve öğrencilerin yaşamını doğrudan etkileyen, kapitalist koşullarda çözülmesi imkansız ve gençlik bakımından bir direniş deneyimi ve canlılığıyla müdahale edilebilecek bir sorun olmasına karşın bahsi geçen öğrenci örgütlerinin dar grupçu ve küçük hesapçı yönelimleri; geride kalan kuvvetlerin başarısızlık kaygısı ve yine dar grupçu yönelimleri ile potansiyelinin altında kalmış ve devlet zoruyla bastırılmıştır. Ardından gelişen süreçte aynı bileşenlerden dostlarımız yine çeşitli konularda “yaratıcı” eylem biçimleri hayata geçirmiştir. Kah bir vapurda şarkı söylerken, İstiklal Caddesi’nin herhangi bir ara sokağından iki kişi kol kola girmiş sırtında battaniyeyle yürürken gördük dostlarımızı. Tüm bu süreçte hedefleri belirli, talepleri belirli, tutarlı bir söz ve ona bağlı bir eylem programı, politik bir içerik pek göremesek de bizi neşelendiren, güldürürken düşündüren, düşündürürken de güldüren birçok eylem pratiğine şahit olduk. Barınma sorunu etrafında örgütledikleri nöbetleri sonlandırırken yayınladıkları açıklamada “Biz yurtsuzlara polis tarafından İzmir ve İstanbul’da yapılan ‘dağılın’ anonsuna daha güçlü bir cevabımız var. Yurtsuzlar olarak barınma nöbetimizi dağıtıyoruz. Ancak Türkiye’nin dört bir yanına.” diyerek sahiden dağılmış ve akabinde ‘Yurtsuz kaldım anne.’, ‘Adaletin bu mu dünya? Ne yurt verdin, ne burs dünya.’ vb hedefi, çözümü belirsiz arabesk sözler sarf etmek dışında gençliğe yol gösterecek bir pratik örgütlenmemiştir. Hal böyleyken merak ediyoruz genel olarak “muhalif öğrenci” kimliği ve akademik sorunlar etrafında dönüp dolaşan dostlarımız gençlik kitlelerini devlete karşı bir kuvvet olarak örgütleme görevi karşısında ne düşünür?

Gelin beraber tartışalım.