Bir Genelge Bir Yasa ve Etrafımızı Saran Düşman Gerçekliği – Yasemin Direkçi

Dün akşam saatlerinde Sansür Yasası’nın 29. maddesinin de AKP-MHP oylarıyla kabul edildiğini öğrendik. Sansür yasası elbette devrimci-demokrat kesim başta olmak üzere çokça tepki toplamıştı ancak 29. madde hapis cezası içerikli olması ve her yöne çekilebilir niteliğiyle daha vahimdi. Söz konusu maddenin içeriği şöyleydi: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.”

Bugüne kadar gerçekleri hep özgür basından takip ettik. Roboski katliamını, iş cinayetinde katledilen işçinin cansız bedenine emniyet kemeri giydirilmeye çalışılmasını, tutsaklara hapishanelerdeki baskı ve işkenceleri, emekçi semtlerde mahalleleri yıkılan insanların yaşadıklarını ve daha nicesini.. Şüphesiz özgür basın emekçilerine baskılar, yasaklar, gözaltı ve tutuklama saldırıları bu yasa Meclis’e gelmeden önce de vardı, ancak faşizm özellikle seçim sathına girilirken bunu yasalaştırmak istiyor. Çeşitli ajansların internet sitesi ikide bir erişime engelleniyor, Kürt gazeteciler tutuklanıyor, birçok gazeteciye halkı kin ve düşmanlığa tahrikten tutalım da örgüt propagandasına kadar davalar açılmaya devam ediliyor. Elbette, özgür basın emekçilerinin bu saldırıyı da hakkıyla göğüsleyeceğinden kuşku yok, bu saldırılar ancak onları daha fazla şevkle çalışmaya itebilir.

Faşizmi Yıkacak Tutuşturucu Güç: Gençlik Kitleleri
Twitter kitlesinin çok büyük bir kısmı gençlikten oluşuyor. Gençlik, hem haber almak için bu siteyi ana akım medya yerine tercih ediyor hem de rejime karşı tepkisini dile getirebileceği bir alan buluyor. Yargının kadın katillerine hak ettikleri cezaları vermediğini, staj adı altında emeği sömürülürken katledilen öğrencileri, gençlik eylemlerine yönelik faşist polis terörünü sosyal paylaşım sitelerinden yayınlarına devam eden basın kuruluşlarından öğreniyoruz. Yalnız bu düzenleme maddede de yazdığı gibi sadece basına yönelik değil, halkı dolayısıyla gençliği de hedef alıyor. Ayrıca maddenin ucu o kadar açık ki rejim, hoşuna gitmeyen her sözü-eylemliliği bu maddeye dayanarak sansürleyebilir. Ya da ilgili kişiye hapis cezası verebilir. Örneğin barınamadığını söyleyen bir üniversite öğrencisi ya da KYK yurdundaki pis yemekleri paylaşan bir öğrenci. Sansür yasası bunları hedef tahtasına oturtuyor. Tek tek bireyler üzerinden toplumun nasıl bir korku atmosferi içine sokulmaya çalışıldığı çok açık. Ancak şunu bilmeliyiz ki faşizm bizi daha çok abluka altına almaya çalışıyorsa bunun nedeni güçlenmesinden falan değildir. Güçsüzleşmesinden, yönetme krizi yaşamasından, kendisine destek veren kitlenin giderek daralmasındandır. Bu yöntemler de faşist devletlerin kriz anlarında en fazla başvurduklarındandır. Örneğin 12 Eylül dönemi. O dönemde de birçok gazete kapatılmış, geri kalanların ise siyasi içerikte haber yapmaları engellenmeye çalışılmıştı. Yine benzer bir faşist abluka altında olduğumuz dönemden geçiyoruz. Ağustos ayında çıkan “Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri” isimli genelgeyle de faşizm; yönetemediğini, en ufak çıkarılan sesin dahi bir kıvılcım olup kendisini temellerinden sarsabileceğini bizlere açıktan söylemiş oldu. Bundan dolayı isyanlarda, halk ayaklanmalarında tutuşturucu bir güç olma potansiyeli taşıyan gençliğe saldırdı, henüz okullar açılmadan da ilgili genelgeyi 81 ilin valiliğine gönderdi. Genelgenin bir paragrafında Sansür Yasası’na oldukça benzeyen bir kısım vardı, onu da hatırlatmak gerekir: “Genelge kapsamında, başta barınma konusu olmak üzere sosyal medya üzerinden yapılacak dezenformasyon içerikli provokatif paylaşımlara karşı teyakkuzda olunarak suç unsuru teşkil eden paylaşımları yapanlar hakkında gerekli işlemler yapılacak ve önleyici tedbirler alınacak.” Yani faşist rejim artık iyice köşeye sıkışmıştı ve özellikle de seçime giderken halkın şimdilerdeki derin ve sessiz hoşnutsuzluğunun patlayabileceğini düşünüyordu. İşte tam da bu noktada faşizmi iyi anlamak, ona kulak vermek gerekir. Her zamankinden daha fazla mücadele etmemiz, görevlerimize canla başla sarılmamız gerektiği anlamına geliyor bütün bunlar.

Sansür Yasası’nın özellikle tartışmalı olan 29. maddesinin Meclis’ten geçirildiği gün, Twitter’da bir hashtag açıldı. Gazeteciler, bireyler, emekçi sol hareketimizden çeşitli kurumlar #SusmakYok yazarak geçirilmek istenen yasayı sosyal medya hesaplarından protesto ettiler. Açıklama yapan örgütlerden bazıları faşizmin seçimle yıkılabileceği yanılgısına düşmüş reformist ve parlamentarist olan kurumlardı. Oysa sansür yasası yalnızca sosyalistlerin, devrimcilerin tekelinde olan bir sorun değildir. Çok çeşitli halk kitleleri; emekçiler, gençler, kadınlar, LGBTİ+ bireyler bu yasadan hareketle etkili ajitasyon-propaganda çalışmalarıyla antifaşist mücadelede yan yana getirilebilirdi. Bu fırsatın tam anlamıyla kaçırıldığını söyleyemeyiz, hâlâ şansımız var. Yasaya sosyal medya kampanyasıyla karşı çıkmak da kullanılabilecek araç ve biçimlerden bir tanesi idi tabii ki. Ama yalnızca bununla sınırlı kalmak kabul edilemez. Bu biçimle sınırlı kalınması biraz da seçim beklentisiyle oluşan yanılgıdan dolayıdır. “Göndereceğiz sonuçta, yasa çıkarsa çıksın, onlar gittikten sonra değiştiririz” demek, faşist ablukaya böyle yaklaşmak büyük bir yanılgıdır. Faşizm, seçimle yok olmayacaktır. Belki çok büyük şeyler gibi görünmüyor şimdilik ama bu baskıların, yasakların karşısında gerektiği gibi durulmazsa bunun sonu felakettir. Bizleri duvar dibinde kurşuna dizmeye başladıklarında mı gerçekleri göreceğiz? Gençlik kitleleri, rejimin bizleri susturmaya, kalemimizi kırmaya çalıştığı bu dönemde daha çok gerçekleri haykırmalıdır. Gençlik; kendisini yoksulluğa, geleceksizliğe mahkum eden, staj adı altında sömüren ve katleden faşizmin aynı zamanda kendisinden ne kadar korktuğunun da bir an önce farkına varmalıdır. Faşizme karşı omuz omuza sloganının pratikteki karşılığı yaşamımızın her anına sirayet etmelidir. Canımıza, haklarımıza, özgürlüğümüze kast eden düşman gerçekliğini özellikle gençlik kitlelerine iyi kavratmalı, bu bilinci taşımalıyız. Özgüvensizliğe, karamsarlığa lüzum yok. Faşizmi yıkacak gücümüz var. Bu ablukayı ancak örgütlü mücadeleyi yükselterek dağıtabiliriz.