Adalet Mücadelesinde Bir Mevzi: Suruç Aileleri İnisiyatifi

Suruç Katliamı’nın 5. yıldönümü yaklaşırken 5 yıllık adalet mücadelesinin aileler mevzisi Suruç Aileleri İnisiyatifi’den Suruç Şehitleri İsmet Şeker’in kızı, Dilek Şeker ve Nazegül Boyraz’ın kızı, Yasemin Boyraz ile röportaj yaptık. 5 yıllık adalet mücadelesini, Suruç Davası’nı, Suruç Aileleri İnisiyatifi’nin hikayesini ve adalet mücadelesinin yarınını sorduk. İyi okumalar. 

 

Suruç Şehidi Nazegül Boyraz’ın kızı Yasemin Boyraz

Yasemin Boyraz: Öncelikle Suruç, aslında iktidarın savaş siyasetini yükseltmesinin başlangıç tarihi diyebiliriz. Suruç ve hemen ardından Ankara ve ondan sonrası katliamlar serisi… 5 yılda acılarımız ve öfkelerimiz daha çok arttı. Suruç Aileleri İnisiyatifi, 33 canımızın kanlarının birbirine karıştığı bir katliamın sonucu oluşan aslında hiç olsun istemeyeceğimiz bir kolektifti. Aileler bu süreçte birlikte olma direncini 33’leri yaşatma ve onların mücadelesini büyütme ortaklığında buldu. Bir Whatsapp grubuyla birbirimizi bulduk ve iletişim kurduk. Hilvan’dan Trabzon’a, Trabzon’dan Mardin’e, Mardin’den Muş’a, Muş’tan İstanbul’a ve Ankara’ya kadar geniş bir coğrafya; adalet mücadelemizin durakları oldu. 

Biz 33 aileden oluşan bir aile inisiyafiyiz. Ortak bir talebimiz ve mücadelemiz var, o da adalet. Dayanışmanın en güzel örneklerini gösteriyoruz kendi aramızda. Anneler gününde, babalar gününde ve başkaca özel günlerde ilk önce birbirimizi ararız. Acıları da, sevinçleri de birlikte paylaşırız.

 

Suruç Şehidi İsmet Şeker’in kızı Dilek Şeker

Dilek Şeker: Babam hep çok gitmek istedi Kobane’ye. Vurmadığı kapı kalmadı. Herkese ‘’Ben gitmek istiyorum benim oğlum orada öldü.’’ dedi. ‘’Nasıl öldü, kanı nerede aktı, hangi sınır kapısında beklettiler? Oraya gitmek istiyorum.’’ dedi. Ama o süreçte izin vermediler, gidemedi. Birgün SGDF’liler bizim dükkanımıza geldiler. Babamın o anki mutluluğunu, heyecanı ve gözyaşını anlatamam. Bu bir kapıydı aslında babam için de. Zaten Kobane’ye gitmeyi çok istiyordu. Tabi ben de isterdim ki, gidip gelsin. Babam pasaportunu çıkarmıştı. Geçmek için tekrar izin istemişti ve izin vermişlerdi. Cebinde onun evrakı da vardı. Eğer sınır kapısında engel olurlarsa ve askeriye kabul etmezse babam valilikten aldığı izin belgesini de koyacaktı. Ama olmadı. IŞİD… Aslında IŞİD diyorum ama tek başına o da değil. Kimin yaptığını da çok iyi biliyoruz. O bombacıyı getirip oraya koydular. 33’ler organize biçimde katledildi.

’’Biz birbirimizi nasıl bulduk?’’ sorusundan devam edeyim. Katliamın ardından ben babamı toprağa verip eve geldiğimde, tek merak ettiğim babamla yan yana gömülen ‘’Cemil Yıldız ve Duygu Tuna kim?’’ oldu. ‘’Kaç kişi vardı? Kaç kişi öldü? Acaba benim gibi kimin canı yandı?’’ soruları beynimi kemiriyordu. Sosyal medyadan Yasemin’i buldum. Biz bir araya gelmeye başladık. İnisiyatif, SGDF’nin desteği ve girişimleriyle kuruldu. Patlamada yakınını kaybedenler tek tek aranarak bizi bir araya getirecek bir toplantı organizasyonu yapıldı. Hızlıca oraya gittik. Avukatlarımızla tanıştık. Tanımadığımız diğer ailelerle orada tanıştık. Ve böylece Suruç Aileleri İnisiyatifi’ni kurduk. Bir araya geldik. Günlerce toplantılar yaptık. Aynı acıda buluşan bizler, birbirimizin yaralarını sardık. 

 

Yasemin Boyraz: Ailelerin 5 yıllık adalet mücadelesi süreci çok ızdıraplı ve çok insan haklarından yoksun bir şekilde geçti. Mahkemeler Urfa/Hilvan’da cezaevi kampüsü içinde görülüyor. Ve o mekanda, insani koşullar dahi oluşturulmuyor. Saat 20:00’a dek sürüyor, mahkemeler. Kantinler kapatılıyor. Telefonlarımız elimizden alınıyor. İçeriye ilaçlarımız dahi alınmıyor. Sanki biz mahkumuz gibi. Oraya gitmeyelim, orda olmayalım diye bilinçli yapıldığını düşünüyorum. 

Mahkemeler ve bu süreç bizim için adaletli yürümüyor. Biz orada sanık değiliz. Saçının teline kıyamadığım annemi kaybeden bir insanım. Ve geleceği çalınmış bir genç kadınım. 

Adaleti tartışacaksak eğer, bir katliamın ardından adalet arayan bizlerin yaşadıklarına dönüp bakmakta fayda var. Avukatlarımız gözaltına alındı, tutuklandı. Suruç şehitlerinin ve gazilerinin evlerine operasyonlar düzenlendi. Kardeşleri, yoldaşları gözaltına alındı. Evrim Deniz Erol’un annesi Besra anne bugün hala cezaevinde. Biz bir adalet göremiyoruz. 

Mahkeme belirli bir düzeye geldi. Çok ordan bir adalet beklediğimiz de yok. Ama biz bütün benliğimizle, 33’lerin düşleriyle, annemin inatçılığıyla (güler) ve sevecen ruhuyla, mücadelemize devam edeceğiz. Aileler hep birlikte bir aradayız. Adalet mücadelemiz devam ediyor. 

 

Dilek Şeker: 5 yıl öyle kolay geçmedi. Bugün hala kaybettiğimiz yakınlarımızın eşyaları bile verilmedi bize. İki yıla yakın dosyadaki gizlilik kararı sürdü. Suruç Aileleri olarak o süreç boyunca savcıdan defalarca kez randevu istedik. Randevuyu nihayetinde aldık. Fakat o randevuya gelmedi. Sonra da Ankara Katliamı oldu. Aslında burada savcının da ciddi ihmalleri ve suçu var. Ve hala bu pozisyonunu koruyor. Ama onların adaleti olmadığı için bu durum şaşılası değil. Suruç Katliamı’nın ardından etkin bir soruşturma yürütülseydi belki de Ankara olmayacaktı, Sultan Ahmet olmayacaktı. 

Amed, Suruç ve Ankara… Planlı ve birbirleriyle bağlantılı katliamlardı. Ve bugün bizim muhatap olduğumuz mahkemeler de o planın devamı gibi. Çokça kez çeşitli sebeplerle mahkemeler gördüm. Ama böylesini ilk defa görüyorum. Duruşma salonu bir hapishane kampüsü içerisinde. İçeriye telefon almıyorlar. Taciz denilecek boyutta didik didik aranarak içeriye alınıyoruz. Ama biz bunlara rağmen asla vazgeçmeyeceğiz. Onlar dosyayı kapatmak isteseler de, bizi tutuklasalar da, bizi joplasalar da ben babamın katillerinin hesap verdiğini göreceğim. Asla vazgeçmeyeceğiz. İsterlerse tutuklasınlar. Zaten bu 5 yıllık süreçte gözaltına da alındık, tutuklandık da. Onlar ellerinden geleni artlarına koymasınlar biz asla ama asla adalet çığlığımızdan vazgeçmeyeceğiz, asla! 

 

Yasemin Boyraz: Suruç Katliamı dosyasına gizlilik kararı getirildi. İlkin o gizlilik kararının kaldırılması için mücadele ettik. Bu talebi bulunduğumuz her alanda dile getirdik. Ardından bu gizlilik kararı kaldırılmış oldu. Dönemin ilçe emniyet müdürü Mehmet Yapalıal’a ‘’görevi ihmal ve kötüye kullanma’’dan 12 taksitle 7500 tl gibi komik bir ceza verildi. Davanın tek tutuklu sanığı 14 duruşmadır karşımıza getirilmiyor ve duruşmaya SEGBİS ile bağlanıyor. Bunu insanlık dışı buluyorum. Hümanist bir yapıya sahibim. Annem anadolu kadınıdır. İnsana sevginin, dayanışma ve insaniyetin beşiklerinden gelir. Bize de öyle öğretmiştir. Ben birine kin duymam, bundan utanırız. Ama onun gözlerine bakıp ‘’neden?’’ diye sormayı hak ediyorduk. 

20 Temmuz 2015 Türkiye siyasi tarihinde önemli bir duraktır. O dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun da son süreçte yaptığı açıklamalarından da bellidir. 33’ler Suruç’ta organize biçimde katledilmiştir. Ölümsüzleşmiştir. 

 

Dilek Şeker: Benim iki çocuğum var ve her duruşma İstanbul’dan Urfa’ya gitmem hiç de kolay olmuyor. Birçok aile imkansızlıklar içerisinde mahkemeleri takip etmeye çalışıyor. Tüm imkansızlıklara rağmen gece gündüz çalışırım, gece gündüz mesaiye kalırım yine de oraya gitmenin olanaklarını bulurum. Biz adalet diyerek, mücadelemizden vazgeçmeyerek onları yola getireceğiz. Onlara adaleti biz göstereceğiz. Benim babam 53 yaşındaydı. Beni babasız bıraktılar. Benim gibi yüzlerce ailenin evine ateş düştü. Asla vazgeçmeyeceğiz! Biz kimin neyi sakladığını kimin neyi gizlediğini biliyoruz. Bugün Davutoğlu çıkıp 2015’in defterleri açılırsa diye açıklamalar yapıyor. Bizim yaşadıklarımızın esas sorumlularından birisi de odur. Ve ben ondan da şikayetçiyim. Herkesin malumu olan gerçeği o da biliyor, zaten kendisi de içinde…  

 

Yasemin Boyraz: Suruç Aileleri bu süreç boyunca katliam mağduru ve adaletsizliğe uğrayan tüm aileler ve kesimlerle yanyanaydı. Sultanahmet Katliamı’nın ardından oradaydık. 10 Ekim Ailelerinin yanında, onlarla bir aradaydık. Reina Katliamı’nda sadece protesto ettik diye gözaltına alınan adalet savunucularındandık. Bizler Suruç Aileleri olarak sadece ve sadece ‘’gerçek adalet’’ istiyoruz. Ve sloganımızda da olduğu gibi ‘’Suruç için adalet, herkes için adalet’’ diyoruz. IŞİD barbarları onlarca katliam yaptı. Amed ve Suruç Katliamı araştırılsaydı, 10 Ekim Ankara katliamı olmayacaktı. Ve birebir bağlantılı olduğu birçok katliamı yaşamayacaktık. 

 

Dilek Şeker: Ellerinde bayram şekerleri, oyuncaklar, kıyafetler ve kitaplar… Çoğu üniversite öğrencisi, pırıl pırıl… Bir Temmuz sıcağında… Amara’da kahvaltı sofrasında fotoğrafları var. 

Yüzlerindeki mutluluk kimsede yok. Babamın şu fotoğrafta gamzesi çıkmış. (Fotoğrafı gösterir.) Bu mutluluk satın alınamaz. Bir araya gelmiş ve dayanışma köprüsü olmak istemişler. Zaten öyle değil midir? Bir komşunun evi yansa ya da başına başka bir felaket gelse elinde ne varsa dayanışmak için paylaşırsın. Bu gençlerin de yapmak istediği şey buydu. SGDF aslında bir köprüydü Kobane’ye gitmek için, özellikle bizim nazarımızda. Ben de çok gitmek istedim. Dükkanı birinin açması gerektiği için son anda değişti, gidemedim. Özlüyorum. Sizler o neşenizle gitseydiniz ve o neşenizle geri dönseydiniz. Bizler babasız sizler de yoldaşlarınızsız kalmasaydınız. O coşkunuz, o halaylarınız hep sürseydi. Ne siz ağlasaydınız ne de bizim yüreğimize ateş düşseydi. Diyorum ya şimdi biz bir aileyiz. Ve bu saatten sonra hiçbir zaman kopmayacağız. 5. yıldönümü yaklaşıyor. Keşke hiç gelmese. 20 Temmuz hiç olmasa. O gün yağmur yağsa fırtına kopsa da o sıcaklık hiç olmasa. Çok ağırdı. Hala bir dakika önce gibi ama koskoca 5 yıl geçti.

 

Yasemin Boyraz: Duygularımı ifade etmekte de zorlanıyorum. Bu 5 yıllık süreçte psikolojik destek almak durumunda kaldık. Aslında böyle hissiyatsızlık ve kayıtsızlık yapan ilaçlardır. Ben aynı zamanda kendim için de, kendi ruhum için de adalet istiyorum. O sanığın o mahkemeye getirilmesini talep ediyorum. İktidardan bir beklentimiz de yok ama vicdanlara sesleniyoruz. 

 

Dilek Şeker: Suruç için adalet demek zorunda, tüm dünya! Ankara için adalet demek zorunda, tüm dünya! Asıl katilleri açığa çıkaracaklar. O savcı o koltuğunda oturacağına asıl katilleri söylesin. O elindeki dosyalarda yazıyor aslında. Biz ölmedik. Yumruklarımız havada! Suruç aileleri, zannetmesinler korkuyorlar. Hayır. Biz ölebiliriz, biz yok olabiliriz. Ama bizim çocuklarımız dedelerinin, ninelerinin katillerinin peşinde olacaklar. Ben çocuklarımı böyle yetiştiriyorum. Şennur annemizi kaybettik. Şennur anne; yüreğinde evladının acısıyla, Polen’inin acısıyla öldü. Onu çok özlüyoruz. Şennur anne için de adalet isteyeceğiz.

Biz gerçek adalet istiyoruz. Yalansız, doğru ve asıl adalet istiyoruz. Bu katliamda parmağı olan herkes hesap versin. Biz sadece adalet istiyoruz. Ve sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Beş yıl değil yüz yıl da geçse… Ben ölürsem çocuklarım dedeleri için mücadeleye devam edecek. Elbet bir gün adalet yerini bulacak! 

 

Yasemin Boyraz: Bütün adalet savunucularını, yüreği adaletten yana atan bütün insanları bu 20 Temmuz’da yanımızda olmaya davet ediyorum. Buna ihtiyacımız oluyor. Bu memlekette adalet isteyen herkesin ihtiyacı, bu. İnsanlar yıl boyu düşünürler ya hani yaz aylarını… Haziran ayına gelirler şunu yapalım, bunu yapalım diye düşünürler. 5 yıldır benim böyle bir umudum yok. Aslında umut bizim gibiler için ekmek gibidir, değil mi? Ama ben o ekmeğin çalındığını düşünüyorum. Tıpkı Berkin Elvan’dan alındığı gibi. Herkesin bu adalet mücadelesinde yapabileceği çok şey var. Çocuklarınıza 33’lerin adlarını verin, onlara ithafen fidanlar dikin, onlar için resim yapın, şiir yazın, üretin ve onların düşlerini gerçekleştirin. 33’ler için yapılabilecek çok şey var.