Fetvalar Sizin Sokaklar Bizim – Rotinda Çağdaş

Diyanet’in 9 yaşındaki kız çocuklarının evlenebileceği ve gebe kalabileceği ile ilgili söylemini duymayanımız, içi öfkeyle dolmayanımız kalmamıştır. Bu tanımı yaparken, “buluğ çağına girmiş olanların dinen evlendirilebileceği, buluğ çağ alt sınırının kızlarda 9 erkeklerde 12” olduğunu belirtti. Ergenlik çağına girmiş kız çocuklarının nikahlanırken yanlarında velilerinin olmasının uygun olacağını, ‘veli olmasa da olabileceğini’ ve bu minvalde ‘evliliğin kişiyi zinadan koruyacağını’ belirtti. Bu söylemlerin üstüne, biz kadınların yaşamları üzerinde tahakküm kurmaya çalışan zihniyete cevap verme hakkı da bizlere düştü. Birkaç cümle üzerinde anlatılıp, diyanetin ‘yanlış anlaşıldık’ cümlesi ile üzerini kapatacağı bir durum değil bu. Aslında politik temellerine inip, kadın düşmanlığını nasıl beslediklerini ve bu cümleleri kurma cesaretini nereden aldıklarına bakmak gerekir.

Tarih, kadınların mücadele ile ne kazanımlar elde ettiklerini, edilgen özneden etken bir özneye dönüştüğünü yazdı elbette. Yazmaya da devam ediyor. Kadınlara kimsenin hak vermediğini, kadınların tüm haklarını büyük mücadelelerle ve kayıplarla elde ettiğini de biliyoruz. Çünkü ataerkil, erkek hegemonyası altındaki toplumlarda erkek ve dolayısı ile iktidar kendi gücünü paylaşmak ve karar verme yetkisinin bir başka ezilen de olmasını istemez. Ancak yakın zamanda öncelikle ‘tecavüzcünün tecavüz ettiği kişi ile evlendirilmesi ve bu durumda cezasının hafiflemesi’ ile ilgili bir yasa tasarısının oluşturulmaya çalışıldığını, bu tekçi, cinsiyetçi ve gerici perspektifin yine kadınların hayırları ve sokakta omuz omuza ‘tecavüz yasası meşrulaştırılamaz’ sloganlarıyla geri çektirilmek zorunda kaldığını gördük. Söylenenin, bizlere aktarılanın suyun sadece yüzeyi olduğunu ve her bir söylemin altında bizleri toplumsal hayattan koparacak zeminlerin olduğunu da söylemek gerekir. Aynı zamanda bu yasanın gündemde tartışılır hale gelmesi dahi tecavüzü cinsel suç olmaktan çıkarmaya çalıştıklarının açık göstergesiydi. Bedenlerimiz üzerindeki söz hakkının bizde değil, baba, abi, eş ve nihayetinde devlet tekelinde olması toplumu sindirmeyi de kolaylaştıracaktı. Referandum sonrası eylemlerde sokaklarda kadınların güçlü katılımı, her geçen gün iş hayatında, sokakta, ev içi emekte daha da özgürleşmeye çalışan ve hatta özgürleşen kadınların çoğaldığını ve bu zihniyete dur diyecek en güçlü sesin kadınlar olduğunu ortaya koydu. Nitekim tecavüz yasasını geri çektiren kadınlar, müftülük yasası için de iktidarın karşısındaki en önemli muhalefet grubu oldu. Çocuk yaşta yaptırılan evliliklerin, kadının kendi hayatını yönetememesine, bilim ve fikir üretememesine sebep olacağı açıktır. Tam olarak korktukları da budur, en kolay yönetebilecekleri, mobbing uygulayabilecekleri, ev içi emeğini sömürebilecekleri kadınlardır ve kadınların karşılarında omuz omuza durması da iktidarlarını sarsacaktır.

Diyanetin, kamuoyunun tepkisi üzerine yanlış anlaşıldığını söylemesi de bir kamuoyu yoklamasıdır. Tecavüz yasası tartışıldığında iktidarın kendi içerisinde bile bu yasaya karşı sesler çıktı ve  kendi içerisinde birbirini ikna edemeyen bir partiye duyulan güven azaldı. Kendi seçmenini ikna edememiş, kendi kadın kitlesinin bile tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu durum da aslında başka siyasi ve politik çizgilerde olsak dahi, bu söylemlerin karşısında bütün kadınların durabildiğini göstermiş, bizlere umut olmuştur. Kendini apolitik olarak tanımlayan ve belki hayatında daha önce sokağa çıkmamış olan kadınların, polisin tüm engellemelerine rağmen sokakta bu gerici söylemlerin karşısında kararlı olduğunu görmek, bütün kadınların umudu olmuş ve ‘ Bu Hayat Bizim’ şiarımızın pratik bir örneği haline gelmiştir.

Bizler bu söylemleri kabul etmiyor, geceleri de meydanları da sokakları da terk etmeyeceğimizi haykırıyor ve bedenlerimiz hakkında tek söz sahibinin yine bizler olduğunu söylüyoruz, bu cinsiyetçi ve tekçi iktidar var oldukça bizler de en yüksek sesle sokaklarda olmaya devam edeceğiz.